17 Temmuz 2019 Çarşamba
İSLAM'DA MİLLİYETÇİLİK VAR MIDIR?-2
İSLAM'DA MİLLİYETÇİLİK VAR MIDIR?-2
İSLAMIN MİLLİYETÇİLİĞE BAKIŞI
MİLLİYETÇİLİK-KAVMİYETÇİLİK-ASABİYET
"Halkı asabiyet için toplanmaya çağıran,asabiyet uğruna dövüşüp,çarpışan ve asabiyet uğruna ölen kimse bizden değildir" (HADİS-İ ŞERİF"Resul-i Ekrem(s.a.v)" Hz.Cüneyr b.Mutim(r.a)rivayet)
Resul-i Ekrem(s.a.v)'in "Ey insanlar!...Haberiniz olsun ki Rabbiniz birdir.Babanız da (Hz.Adem)birdir.Bilinizki Arab'ın Arap olmayan üzerinde,Arap olmayanında Arap üzerinde;kızılderilinin,siyah derili üzerinde,siyah derilininde kızılderili üzerinde,hiç bir üstünlüğü ve fazileti yoktur.(Hepiniz eşitsiniz)Ancak üstünlük takva iledir.Tebliğ ettim mi?
(HADİS-İ ŞERİF-İmam Ahmed b.Hanbel El Müsned-İst.1401 C:5 Sh:411)
"Arapları 3 hasletten dolayı seviniz.Çünkü ben Arabım.Kur'an Arapça'dır.Cennet ehlinin dilide Arapça'dır"
(HADİS-İ ŞERİF)
"Kimsenin kimseye takvadan(günahtan sakınma) öte hiçbir üstünlüğü yoktur"
(HADİS-İ ŞERİF-Müsned,4/145)
"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık;sonrada birbirinizi tanıyıp kaynaşasanız ve aranızdaki münasebetleri bileseniz diye sizi,milletlere ve kabilelere ayırdık.Allah katında en şerefliniz,en çok takva sahibi(günahtan sakınanlar)olanınızdır" (HUCURAT SURESİ 13.AYET)
KAVİM (KAVM)= Bu günkü Türkçe'de "Kabile,aşiret" manasında Arapça'da ise "Topluluk,millet,eş,dost" manalarında kullanılır. (KAYNAK:El mevarid,Arapça-Türkçe lügat)
KAVİM(KAVM): Aralarında dil,örf,adet ve kültür birliği olan topluluk.Bir peygamberin gönderildiği insan topluluğu. (KAYNAK:Osmanlıca-Türkçe Lügat,Hisar Yayınevi)
MİLLET= "Millet" sözcüğü aslen Arapça olup (Ar: ملة), "din veya mezhep; bir din veya mezhebe bağlı olan cemaat" anlamındadır. Osmanlı Türkçesinde 20. yüzyıl başlarına kadar bu anlamda kullanılmıştır. 19. yüzyıl ortalarından itibaren aynı sözcük Fransızca/İngilizce nation"ulus" sözcüğü, 1932 yılında aynı kavramın Yeni Türkçesi olarak benimsenmiştir.
Latince kökenli olan "nation", kök anlamı itibariyle "aynı atadan gelenler topluluğu" demektir. Dolayısıyla esasen Türkçe kavim veya aşiret karşılığıdır. Moğolca ulus ise siyasi amaçla bir araya geçmiş olan boylar konfederasyonunu ifade eder (ayrıca kâdim Türkçedeki budun kelimesi de aynı anlamı verir).
Sözcüğün evriminden kolayca görüleceği gibi, ulusun objektif temelini tanımlamak son derece güçtür. Bazı uluslar kendini dil veya din temelinde tanımlarken, diğerleri ortak bir siyasi geçmişi veya siyasi ideali ulusal birliğin temeli olarak kabul etmektedir. İsviçre’de dört ayrı dil konuşulmasına rağmen yüzyıllardan beri paylaşılan ortak tarih güçlü bir ulusal duyguyu ayakta tutabilmiştir.
Amerikan ulusu farklı kökenlerden gelen göçmenlerin ortak bir siyasi yapıda bir araya gelmesinden oluşur.
Yahudi ulusunun tanımlayıcı ögesi dindir.
Yunan ulusçuluğu, dil, din ve köken ortaklığını vurgular.
Kökenbilim, etnoloji teriminden gelmekte olması itibariyle, aynı ırk (ethnos) sahip olma temeline dayanmaktadır. Fakat, imparatorluklar ve kültürel yayılımlarla, etnik köken önemini ulusal ve milli kimliklere bırakmıştır. Genetik açıdan, etnik kökenleri araştırmak, nüfus içerisinde belirli genetik işaretçilerin ölçülmesi ile mümkün olmaktadır.
TARİHÇE
Modern milliyetçi düşünce 1789-1799 Fransız Devrimi'nin fikirlerinden doğmuştur. Avrupa tarihindeki ilk milliyetçi hareketlere, Napoleon istilası (1804-1815) altındaki Almanya'da rastlanır. Aynı yıllarda, Rus işgalindeki Polonya'da güçlü bir milliyetçi akım doğdu. 1821'de Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanan Yunanistan, Avrupa'nın milliyetçi çevrelerinde çok heyecanlı destek buldu. 1848'de Avusturya İmparatorluğu'na karşı ayaklanan Macarlar, daha sonra Çekler ve Sırplar, milliyetçilik akımını Orta Avrupa'ya taşıdılar. 1860-1870 yılları arasında gerçekleşen İtalya birliği, devrimci milliyetçiliğin en büyük zaferlerinden biri olarak algılandı. 1870'lerde Rusya'da doğan Pan-Slavizm akımı, yayılmacı milliyetçiliğin ilk örneklerinden biri idi.
Milliyetçiliğe yol açan en önemli etken, daha önce hükümdar ve sülale zemininde tanımlanan siyasi aidiyet duygusunu, hükümdardan bağımsız olarak, "halk"a maletme gereğiydi. Siyasi aidiyet ve itaat, "halk"ın ortak iradesine dayandırılmalıydı. Bu nedenle 19. yüzyılda milliyetçilik, radikal, devrimci, anti-monarşist, yerleşik düzene zıt bir siyasi düşünce olarak değerlendirildi"
Halk"ı tanımlamanın güçlüğü, milliyetçi düşünürleri - bazen olguları ve mantığı zorlama pahasına -- olağanüstü duygusal anlamlar yüklemeye sevketti. Örneğin (ayrı lehçeler konuşan) Sicilyalılar veya Venedikliler ayrı bir ulus mu, yoksa italyan ulusunun parçası mıydı? Avusturya ulusu var mıydı? Makedonlar ayrı bir ulus mu, Bulgar mı, yoksa Güney Slavların bir boyu muydu? Bu konularda farklı görüşleri savunanlar, benimsedikleri ulusa hayali bir tarih ve hayali kökenler atfederek, onun ezelden beri "doğal olarak" varolduğunu kanıtlamaya çalıştılar. Farklı lehçeler konuşan toplumlarda, ortak bir ulusal dil oluşturmaya büyük önem verildi.
Pek çok ülkede toplumlar zıt milliyetçi idealler ekseninde karşı karşıya gelmiştir. Örneğin Güney Slavların dil birliğini temel alan Yugoslav milliyetçiliği ile din ve ortak tarih birliğini temel alan Sırp ve Hırvat milliyetçilikleri çatışmıştır. İrlanda'da Protestanlar Britanya ulusuna aidiyeti vurgularken, Katolikler ortak kökeni varsayan (Protestanları da içeren) İrlandalılığı öne çıkarmışlardır.
Farklı dil ve dinlerden toplumların yanyana yaşadığı bölgelerde, ulus yaratma çabaları, çoğunluktan farklı alt-uluslar veya azınlıklar sorunuyla karşı karşıya geldi. Siyasi egemenlik eğer ulusa dayandırılacaksa, o ulusa ait olmayan unsurların ya vatandaşlık haklarından mahrum edilmesi, ya asimile edilmesi, ya da ülke dışına sürülmesi veya yokedilmesi gerekiyordu. 20. yüzyılda ulus kurma çabaları bu nedenle insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden bazılarına yol açtılar. Binlerce yıldan beri yanyana ve içiçe yaşamış toplumlar, ulusal kurtuluş adına sürgün ve katliamlarla tanıştılar.1920-30'larda İtalyan Faşizm'i ve Alman Nazizm'i, 20. yüzyıl milliyetçiliğinin en tipik örnekleri olarak dünyanın hafızasında yer edindiler.
Bir Fransız Emperyalist akımı olan Ulusçuluk ve Milliyetçilik, bugünkü temsili ile fazlasıyla farklılık gösteren bir siyasi akımdır.Bugünün dünyasında; marjinal grupların savunumu olan milliyetçilik kavramı, esas olarak ırkçılığın politize olmuş şeklidir. Özellikle II.Dünya savaşı yakınöncesi ve sonrasında mimlenen faşizm ve kaynağı ırkçılık, savaş sonrası acıları ve neden olduğu yıkım nedeni ile evrilerek politik olarak bugünkü milliyetçilik anlayışına dönüşmüştür.
Tüm dünyadaki ülke bazındaki kümülatif oy oranları %0,1 ile %5 arasında değişiklik göstermektedir. Her ne kadar milliyetçilik ideolojisine gönül verenlerce ırkçılık kavramı reddedilse de, uygulamalar yönünden takiyyeci bir üslup sergilenmektedir. Çoğu kez bu aktörleri, ırkçılık söylemleri karşımızda görebiliriz. Irkçılık ile milliyetçilik arasındaki fark, yoğunluk farkıdır, içerik olarak fark bulunmamaktadır.
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ-TÜRKÇÜLÜK AKIMI
Osmanlıda,Mustafa Celaleddin Paşa olarak bilinen,Aleksandre Borjensky vasıtasıyla Anadoluya giren Türkçülük akımı Humbaracı Ahmet Paşa olarak anılan,aslen Yahudi Contte de Bonneval ile Amerikancı bir kapitalist olan Pervus tarafından geliştirildi.
Daha sonra Tekin Alp olarak bilinen Moiz Kohen(Yahudi asıllı) Ziya Gökalp,Ömer Seyfettin,Mehmet Emin Yurdakul adında ki şahıslarla "Türkçülük"hız kazanmış,Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmi ideolojisi halini alarak,gücünü artırıp günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.
İdeolojinin hepsinin ortak bir yönü vardır ki oda;belirli bir tezi(kabulleri) ve o tezin tabii sonuçları olan hükümleri beraberlerinde getirmeleridir.Türk milliyetçiliği ideolojisinin de hareket noktası ve prensipleri "Milletler Mücadelesi esastır" tezinden kaynaklanmaktadır.
Bu kabule göre,olayların değerlendirilmesi,tarihin hareket seyrinin yorumlanması "Milli menfaatler"esas alınarak yapılmalıdır.(Alpaslan Türkeş'in 9 ışık doktrini ve Milliyetçilik umdesi)
Bu nedenle Milliyetçilik ideolojilerinde "Milli Menfaatler her şeyin üstündedir" ve "Milletimin menfaatini esas alırım" şeklinde ifade edilen esas kabullerden hareketle,bu tezin tabii sonucu olarak hükümler vaz edilmekte,eşyaya ve olaylara kıymet biçilmektedir.(Prof.Dr.S.Hayri Bolay,Felsefi Doktrinler Sözlüğü S/185)
Türk Milliyetçiliği ideolojisinde,doğrunun ve güzelin tesbitinde vahiy esas alınmamakta,ilkel bir egoizm hüküm sürmektedir.
Kitap ve sünnette bildirilen doğrulara aykırı olan uydurma hükümlere ortaya atılan "sözde doğruları"tasdik eden bir mükellef,vahiyle bildirilen mutlak doğruları yalanlamış olur.Hem Allah(cc)'in va'z ettiği (koyma,konma,konulma)hükümler doğrudur,hem de benim kavmimin,milletimin menfaatlerine uygunluk arz eden diğer beşeri değerlerde doğrudur,denilemez.
Böyle diyenler,beşeri hükümleri Allah(c.c)'ya inanmakla beraber,kudret ve hüküm koymada,rızasını gözetmede O'na denk başka varlıklarıda tanımak ve onlara da hüküm koyma hakkı tanımak ise şirktir.(Ebu'l Alâ el-Mevdudi "Kuran'a göre 4 Terim")
Türk Milliyetçileri,İslam dininin yayılmasına hakimiyetine ve kültür birikimine büyük darbe vurmuş,İslam yurdunu yıllarca talan ederek kan ve zulme boğmuş azılı kâfir Cengiz Han ile "Türklükle olan alakasından dolayı" övünürler.Türk büyüğü olarak kabul ederekde ona tazim(saygı)ederler.
Halbuki kâfire tazim eden bir müslümanın dinden çıkacağı sabittir. "Kâfire tazim(saygı gösterme)ederek,hürmet göstermek küfürdür" (Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Ehl-i Sünnet Akaidi,sh.100)
KÜFÜR=KUFR:
İman esaslarını inkâr etme.İslama uymayan inanışlarda bulunma.Allah Teala'ya eş ortak koşma.Nankörlük,söğme,fena ve kaba söz söyleme.
Hun imparatoru "Atilla'nın Roma'nın kalbini deldiğini" marş haline getirerek övünç vesilesi yapan Milliyetçi çevreler,bu olayda da"Türklerin menfaati" teorisinden hareket ettiklerinden,hakikatı ters yüz etmektedirler.
Bilindiği gibi İslam,Hz.Adem'den bu zamana kadar vardır.Atilla'nın yaşadığı tarih,Peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v)'ın gelişinden evveldir.(M.S 400-450 yıllarında) O tarihlerde ki,hak din Hristiyanlık adı altında İslamdır.Hz.İsa'da İslam peygamberidir. O zamanki Hristiyanlar,Hz.Muhammed(s.a.v)'ın davetinin başlamasına kadar geçen zamanlarda,inançlarına bazı hurafeler karıştırmış olmalarına rağmen,hak din olan,bir başka tabirle "İseviliğin"mensubuydular,tevhid dininin yeryüzündeki temsilcileriydi.(Hz.Muhammed,hurafeler karışmış,dejenerasyona uğramış,yozlaşmış,bozulmuş dini,yeniden canlandırmıştır)
Atilla ve ordusu ise,gök ve yer tanrıları gibi bir çok ilaha inanan müşrik kâfirlerdendi(MÜŞRİK=Allah'a ortak koşan. KÂFİR=Allah'ı inkâr eden,gerçeği örten,gizleyen)Hz.İsa'yı peygamber olarak gönderen,Allah'a iman edenleri öldüren ve haraca bağlayan,kendi küfür ve zulmünün tahakküma altına almak için savaşan Atilla ve ordusu nasıl sevilir ve saygı gösterilir?
İslam'ın tebliğ edildiği yıllarda bile,müşrik,kâfir Pers İmparatorluğuyla savaşan Hristiyan Doğu Roma İmparatorluğunun galip gelmesini "temenni" eden,isteyen Ashabın(Peygamberimizin arkadaşları)bu tavrını Allah Teala(cc)'nın da tasvip ettiğini Rum Suresinde ki 2-3-4.ayetlerden anlamaktayız.
Yine Türk Milliyetçilerine göre;"Hüküm koyma hakkı, Allah'ın değil milletindir" (Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir)ilkesini esas alarak,İslam'ın hükümlerini kerih(fena,kötü,çirkin)görerek yasaklamayı gaye edinse ve bu kabülünü de varlık sebebi olarak benimsese halbuki böyle bir inanç ve eylemin küfür olduğu icmayla(islam alimlerinin ortak fikir birliği)sabittir,kesindir.
Bir müslüman "dinim islam,ideolojim ise şudur"(Milliyetçilik,Türkçülük,Kürtçülük,solculuk,sağcılık,Kapitalistlik,Sosyalistlik vb.)diyemez.Her müslümanın ideolojiside (dünya görüşü,değer ölçüsü,hükümlerinin kaynağı vb.)onun dinidir.Çünkü Allah(cc),hayatımızın her cephesini tanzim(düzenleme)edici kanun ve prensipler vaz(koyma,konma,konulma)etmiş,değer ölçülerinin hudutlarını(sınırlarını) belirlemiştir.Nizam(düzen),ihdas(ortaya koyma)etmek,yetkisini hiç bir kula vermemiştir.
"Sana indirilen Kuran'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddialarda bulunanlara bakmazmısın? Onlar tağut huzurunda muhakeme olmak hükümlerine boyun eğmek istiyorlar,halbuki onlar,tağutları inkar etmekle(tekfir etmekle,lanetlemekle)emir olunmuşlardı" (En Nisa Suresi 60.Ayet)
Tekfir=Kâfir sayma. Tekfir etmek=Kâfirlikle suçlamak.
TAĞUT=
İnsanları Allah(cc)'a karşı isyan etmeye sevkeden,isyankâr,gaipden(görünmeyen)haber veren büyücü,şeytan.İslamiyetten önce Kâbe'deki büyük putlardan birinin adı.
Tağutun bir başka anlamıda şudur.Allah(cc)'ın indirdiği hükümlere mutabil(karşılık,karşı)olmak ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık tağuttur.Bunun insan olması put olması, şeytan olması veya bunların dışında bir şey olması mahiyetini,aslını,esasını değiştirmez. (Muhammed İbn-i Cerir,Cemi'ul Beyan fi Tefsiril Kur'an)
"And olsunki biz her kavme,Allah'a ibadet edin,tağuta kulluk etmekten kaçının diye tebligat(bildirme) yapması için bir peygamber göndermişizdir" (En Nahl Suresi 36.Ayet)
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir kavim,toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir"
(MAİDE SURESİ 54.AYET)
Bazı milliyetçiler,yanlışlarını,hatalarını meşrulaştırmak için Maide Suresi 54.Ayetini delil getirmek suretiyle;bu ayetteki "Kavim" deyiminden İslam davasının ancak kabilelerce,milletlerce yürütülebileceği sonucuna ulaşarak,ayeti kerimede "(Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar"
Bu ayetteki,kavim,millet,toplum Türk Milleti olduğunu dolayısıyla Türkçülük yapmanın zarurretini savunmaktadırlar. Türk milletinin hepsi müslüman değildir.Hristiyan olan Gagavuz Türkleri vardır.Musevi olan Hazar Türkleri vardır.Ayrıca değişik hak olmayan mezheplere bağlı Türkler vardır. Ayetteki toplum, islamı gerçekten yaşayan değişik ırklara mensup kişilerdir.
KÜRT MİLLİYETÇLİĞİ-KÜRTÇÜLÜK AKIMI
Cumhuriyet'in ilk yıllarında uygulanan politikalar ve özellikle Mart 1924'te Hilafet'in kaldırılması Doğu Anadolu'da çeşitli muhalefet odakları doğurmuştu.Bu muhalefet odaklarından Kürt İstiklal Komitesi'nin çalışmaları açığa çıkarıldıktan sonra, örgütün önde gelen yöneticilerinin çoğu tutuklandı.
Şeyh Said'e bağlı kişilerin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde(diyarbakır ilçesi dicle) arama yapan bir jandarma müfrezesiyle çatışmaya girmeleri (13 Şubat 1925),kısa sürede genişleyecek yaygın bir ayaklanmanın kıvılcımını oluşturdu.Genç vilayetinin merkez kazası Darahini'yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı.
Türkiye'de 1925 yılında Şeyh Said ayaklanması Şeriatçı Kürt ayaklanmasıdır.
Daha sonra 1937 yılında Kürt-Alevi Dersim isyanı olmuştur.
1978 yılındada ABD-İsrail destekli derin devlet tarafından PKK kurulmuş başınada Adullah Öcalan geçmiştir.
Abdulmelik Fırat bir açıklamasında "PKK'yı derin devlet kurmuştur demiştir" http://www.tumgazeteler.com/?a=1207342&cache=1
Abdülmelik Fırat, Abdullah Öcalan'ın derin devletin adamı olduğunu, PKK'nın da Özel Harp Dairesi tarafından kurulduğunu öne sürdü. http://forum.turksestudent.nl/index.php/topic/7588-pkkyy-derin-devlet-kurdu-iddiasy/ http://halkinsecimi.blogcu.com/derin-devlet-pkk-yi-nicin-kurdu/3857939
1983 yılındada ilk saldırısını gerçekleştirmiştir.Hala günümüze kadar PKK'nın kanlı saldırıları devam etmektedir.
PKK'nın amacı bağımsız bir Kürt devleti kurmak.İlk zamanlarda sol söylemler kullanılmış. Bayraklarında Koministlerin kullandığı yıldızlara yer vermişlerdir. Daha sonrada çoğunluğu müslüman olan Kürtleri yanlarına çekebilmek için,islami söylemleri kullanmaya başlamışlardır.
İslam ile Kürtçülük bir arada olmaz. Nasıl Türkçülük ile İslam bir arada olamıyacağı gibi.
Bir müslüman hem müslümanım hem Kürtçüyüm diyemez.Çünkü İslam'da ırkçılık yoktur.Bir ırkın diğer ırka üstünlüğü yoktur.Üstünlük ancak Kuran'ın ifadesiyle takvadadır.
Peygamberimiz(s.a.v) Veda Hutbesinde şöyle demiştir.
"Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir. Hepiniz Adem'in cocuklarisiniz, Adem ise topraktandir. Arabin Arap olmayana, Arap olmayanin da Araap üzerine üstünlügü olmadigi gibi; kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin da kirmizi tenli üzerinde bir üstünlügü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadir. Allah yaninda en kiymetli olaniniz O'ndan en cok korkaninizdir"
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder