Müminin Ferasetinden Niçin Korkulur?
Müminin Ferasetinden Sakınınız!
Feraset, mü’minlere Allah’ın bir lutfudur. Ama nasıl mü’minlere? Hakk’ın yoluna gönül koymuş, haramlara gönlünü kapamış, hayatına ve hizmetine Hak rızasını koymuş gönül erlerine. Onları aldatmak pek zordur.
Düşünce ve tasavvurda zenginlik, muhakemede tutarlılık, varlığın perde arkasına muttali olma ve basiretli davranma diyebileceğimiz feraset; insanın, kalbini kin, nefret, iğbirar, nifak ve ucub gibi manevî hastalıklardan temizleyip, imân, marifet, muhabbet ve aşk u şevkle bezemesi sayesinde Allah’ın, onun içine attığı öyle bir nurdur ki, ona mazhar olan fert, ferdîleşir, duyuş ve sezişleriyle derinleşir; hatta başkalarının gönüllerindeki sırlara aşina olup, simaların arkasındaki gerçekleri görebilir.. ve tabiî, eşyanın perde arkasına uyanabildiği ölçüde, Hazret-i Allâmü’l-Guyûb’un parlak bir aynası haline gelebilir… Bu mânâdaki ferasete işaret sadedinde, gayb ve şehadetin fasih lisanı Rûh-i Seyyidi’l Enâm,
“Mü’minin feraseti karşısında titreyin; zira o bakarken Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an 15) buyurur.
Ebu Saidi’l-Harrâz: “Feraset ziyâsıyla temâşâ eden, Hak nazarıyla bakmış sayılır.” der.
Vâsıtî; “Feraset kalbte şimşek gibi çakıp, mukayyet bütün gayb âlemlerini aydınlatan ve insanoğlunu, topyekün varlığı, olduğu gibi görüp değerlendirme seviyesine yükselten ledünnî bir şuâdır.” tesbitinde bulunur.
Dârânî; “Feraset, nefsin derinliklerinin keşfi ve gaybın ayan, pinhânın da nihân olmasıdır.” yorumuyla yaklaşır konuya.
Şah-ı Kirmânî; “İnsan, haramlara karşı gözünü kapar, şehevânî duygulardan elini-eteğini çeker; iç dünyasını murakabe ile, dış âlemini de sünnet-i seniyyenin ihyasıyla onarır ve her zaman helal dairesinde kalabilirse, böyle biri ferasetinde asla yanılmaz.” hatırlatmasını yapar.
Bunların hemen hepsi de, imân sayesinde inkişaf eden ferasetlerdir.. ve bunlarda yanılma payı da oldukça azdır. Gördüren O ve gören gözler de O’ndansa niye yanılsınlar ki!..
Allah Rasûlü’nün, şahısları çok iyi tanıyıp, herkesi yerli yerinde istihdâmında, Rabb’inin O’na bu tür ihsanı söz konusu olduğu gibi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin kerâmetvârî pek çok tesbit, teşhis ve takdirlerinde de aynı ikram-ı ilahî bahis mevzuudur..
Ve o hususlarla alâkalı ferasetleri ifade etmek için kocaman mücelletler ister.
FERASET İLAHİ HEDİYEDİR
Feraset, ister yukarıdaki tarif ve izahlar çerçevesinde kalbin, Hazret-i Allâmü’l-Guyûb’un ilim ve füyûzâtına açılması ve bu mazhariyete erenlerin, görüş, düşünce, karar ve hükümlerinde isabet kaydetmeleri şeklindeki yorumu ile; ister, bilgi birikimi, tecrübe, mümarese, sezi enginliği ve karakter bilgilerini değerlendirerek elde edilen neticeleriyle olsun, o tamamen bir mevhibe-i ilâhiyedir.. ve bu ilahî mevhibeden en çok hissemend olanlar da, hiç şüphesiz -derecesine göre- evliyâ, asfiyâ ve enbiyâdır. Bunlar arasında ufuk feraset ise, heykel-i akl-ı evvel Hazret-i Seyyidi’l-Enbiyadır ki; Allah: “Keskin nazar feraset erbabı için elbette bunda ibretler vardır” (Hicr, 75) beyanıyla, umum basiret, his ve idrak insanlarına işaret buyurmasına mukabil, “Dileseydik onları sana (oldukları gibi) gösteriverirdik de simalarından hepsini tanır ve hepsini konuşma üsluplarından anlardın” (Muhammed, 30) ferman-ı samedânisiyle o zirveler zirvesi Feraset insanının açık farkına îmâda bulunmaktadır…
Feraset ve iman
Feraset, hadiselere ve eşyaya iman nuruyla bakmak, perde arkasındaki gerçekleri görüp hissedebilmek demektir. Rabbimiz, “Ey iman edenler, eğer Allah’a karşı hep takva dairesi içinde bulunursanız, O size hakkı batıldan ayıracak bir kabiliyet (furkan) verir.” (Enfâl, 29) buyurmaktadır.
https://www.notdelisi.com/muminin-ferasetinden-sakininiz-22020/
Müminin ferasetinden sakının! Çünkü O,Allah‘ın nûru ile bakar.Hadisi
Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabî 148. babında ve Hz.’Peygamber’in; “Mü’minin ferasetinden sakının! Çiinkü o, Allah ‘ın nûru ile bakar’ hadisi hakkında diyor ki:
"Resûl-i Ekrem bu hadisinde ferâset nûrunu Cenâb-ı Hakk’ın isimleri içinden yalnız ALLAH ismine bağlamıştır. Çünkü Allah ismi bütün isimlerin hükmünü câmîdir. Bu itibarla öğülen, yerilen şeyleri, saîdlik, şakilik hareketlerini keşfeder. Eğer Resül-i Ekrem (a.s.) ferâset nûrunu (Hamîd) ismine izafe etseydi, meselâ: ‘Hamîd’in nuru ile bakar’ deseydi, o zaman ferasetli mü’min ancak saîd, hayırlı ve makbul olanları görürdü.
Her kimin ki ferâseti Rabbânî alâmet ve nişanlar olursa, onun ferâseti hata etmez. Fakat fikrî ve felsefî esaslara dayanan kimselerin ferâseti böyle değildir. Meselâ: Onların; ‘Bir kimsenin buğday benizli ve gözlerin fazlaca mavi olması hayasızlığına, hıyanetine, aklının hafifliğine delildir,’ demeleri gibi… Çünkü bu söz, umûmî bir kaide değildir.
Şeyh-i Ekber bu konuda sözü uzatmış, hikmet-i ferâseti (morfoloji; insanın hâl ve evsafını vücut yapısından anlamak, kısacası sîreti sûrette seyrelemek) hakkında üç yaprak kadar tutan misaller vermiştir. İstersen oraya bak!
Kibrît-i Ahmer Abdulvehhâb Eş- ŞA’RANİ Sayfa: 117
İzmir İlâhiyat Vakfı Yayınları
http://muhyiddinarabi.com/futuhati-mekkiyyeden-secmeler/muminin-ferasetinden-sakinin-cunku-o-allah-in-nuru-ile-bakar-hadisi-hakkinda/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder