Müminin Ferasetinden Niçin Korkulur?
Müminin Ferasetinden Sakınınız!
Feraset, mü’minlere Allah’ın bir lutfudur. Ama nasıl mü’minlere? Hakk’ın yoluna gönül koymuş, haramlara gönlünü kapamış, hayatına ve hizmetine Hak rızasını koymuş gönül erlerine. Onları aldatmak pek zordur.
Düşünce ve tasavvurda zenginlik, muhakemede tutarlılık, varlığın perde arkasına muttali olma ve basiretli davranma diyebileceğimiz feraset; insanın, kalbini kin, nefret, iğbirar, nifak ve ucub gibi manevî hastalıklardan temizleyip, imân, marifet, muhabbet ve aşk u şevkle bezemesi sayesinde Allah’ın, onun içine attığı öyle bir nurdur ki, ona mazhar olan fert, ferdîleşir, duyuş ve sezişleriyle derinleşir; hatta başkalarının gönüllerindeki sırlara aşina olup, simaların arkasındaki gerçekleri görebilir.. ve tabiî, eşyanın perde arkasına uyanabildiği ölçüde, Hazret-i Allâmü’l-Guyûb’un parlak bir aynası haline gelebilir… Bu mânâdaki ferasete işaret sadedinde, gayb ve şehadetin fasih lisanı Rûh-i Seyyidi’l Enâm,
“Mü’minin feraseti karşısında titreyin; zira o bakarken Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizî, Tefsirü’l-Kur’an 15) buyurur.
Ebu Saidi’l-Harrâz: “Feraset ziyâsıyla temâşâ eden, Hak nazarıyla bakmış sayılır.” der.
Vâsıtî; “Feraset kalbte şimşek gibi çakıp, mukayyet bütün gayb âlemlerini aydınlatan ve insanoğlunu, topyekün varlığı, olduğu gibi görüp değerlendirme seviyesine yükselten ledünnî bir şuâdır.” tesbitinde bulunur.
Dârânî; “Feraset, nefsin derinliklerinin keşfi ve gaybın ayan, pinhânın da nihân olmasıdır.” yorumuyla yaklaşır konuya.
Şah-ı Kirmânî; “İnsan, haramlara karşı gözünü kapar, şehevânî duygulardan elini-eteğini çeker; iç dünyasını murakabe ile, dış âlemini de sünnet-i seniyyenin ihyasıyla onarır ve her zaman helal dairesinde kalabilirse, böyle biri ferasetinde asla yanılmaz.” hatırlatmasını yapar.
Bunların hemen hepsi de, imân sayesinde inkişaf eden ferasetlerdir.. ve bunlarda yanılma payı da oldukça azdır. Gördüren O ve gören gözler de O’ndansa niye yanılsınlar ki!..
Allah Rasûlü’nün, şahısları çok iyi tanıyıp, herkesi yerli yerinde istihdâmında, Rabb’inin O’na bu tür ihsanı söz konusu olduğu gibi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin kerâmetvârî pek çok tesbit, teşhis ve takdirlerinde de aynı ikram-ı ilahî bahis mevzuudur..
Ve o hususlarla alâkalı ferasetleri ifade etmek için kocaman mücelletler ister.
FERASET İLAHİ HEDİYEDİR
Feraset, ister yukarıdaki tarif ve izahlar çerçevesinde kalbin, Hazret-i Allâmü’l-Guyûb’un ilim ve füyûzâtına açılması ve bu mazhariyete erenlerin, görüş, düşünce, karar ve hükümlerinde isabet kaydetmeleri şeklindeki yorumu ile; ister, bilgi birikimi, tecrübe, mümarese, sezi enginliği ve karakter bilgilerini değerlendirerek elde edilen neticeleriyle olsun, o tamamen bir mevhibe-i ilâhiyedir.. ve bu ilahî mevhibeden en çok hissemend olanlar da, hiç şüphesiz -derecesine göre- evliyâ, asfiyâ ve enbiyâdır. Bunlar arasında ufuk feraset ise, heykel-i akl-ı evvel Hazret-i Seyyidi’l-Enbiyadır ki; Allah: “Keskin nazar feraset erbabı için elbette bunda ibretler vardır” (Hicr, 75) beyanıyla, umum basiret, his ve idrak insanlarına işaret buyurmasına mukabil, “Dileseydik onları sana (oldukları gibi) gösteriverirdik de simalarından hepsini tanır ve hepsini konuşma üsluplarından anlardın” (Muhammed, 30) ferman-ı samedânisiyle o zirveler zirvesi Feraset insanının açık farkına îmâda bulunmaktadır…
Feraset ve iman
Feraset, hadiselere ve eşyaya iman nuruyla bakmak, perde arkasındaki gerçekleri görüp hissedebilmek demektir. Rabbimiz, “Ey iman edenler, eğer Allah’a karşı hep takva dairesi içinde bulunursanız, O size hakkı batıldan ayıracak bir kabiliyet (furkan) verir.” (Enfâl, 29) buyurmaktadır.
https://www.notdelisi.com/muminin-ferasetinden-sakininiz-22020/
Müminin ferasetinden sakının! Çünkü O,Allah‘ın nûru ile bakar.Hadisi
Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabî 148. babında ve Hz.’Peygamber’in; “Mü’minin ferasetinden sakının! Çiinkü o, Allah ‘ın nûru ile bakar’ hadisi hakkında diyor ki:
"Resûl-i Ekrem bu hadisinde ferâset nûrunu Cenâb-ı Hakk’ın isimleri içinden yalnız ALLAH ismine bağlamıştır. Çünkü Allah ismi bütün isimlerin hükmünü câmîdir. Bu itibarla öğülen, yerilen şeyleri, saîdlik, şakilik hareketlerini keşfeder. Eğer Resül-i Ekrem (a.s.) ferâset nûrunu (Hamîd) ismine izafe etseydi, meselâ: ‘Hamîd’in nuru ile bakar’ deseydi, o zaman ferasetli mü’min ancak saîd, hayırlı ve makbul olanları görürdü.
Her kimin ki ferâseti Rabbânî alâmet ve nişanlar olursa, onun ferâseti hata etmez. Fakat fikrî ve felsefî esaslara dayanan kimselerin ferâseti böyle değildir. Meselâ: Onların; ‘Bir kimsenin buğday benizli ve gözlerin fazlaca mavi olması hayasızlığına, hıyanetine, aklının hafifliğine delildir,’ demeleri gibi… Çünkü bu söz, umûmî bir kaide değildir.
Şeyh-i Ekber bu konuda sözü uzatmış, hikmet-i ferâseti (morfoloji; insanın hâl ve evsafını vücut yapısından anlamak, kısacası sîreti sûrette seyrelemek) hakkında üç yaprak kadar tutan misaller vermiştir. İstersen oraya bak!
Kibrît-i Ahmer Abdulvehhâb Eş- ŞA’RANİ Sayfa: 117
İzmir İlâhiyat Vakfı Yayınları
http://muhyiddinarabi.com/futuhati-mekkiyyeden-secmeler/muminin-ferasetinden-sakinin-cunku-o-allah-in-nuru-ile-bakar-hadisi-hakkinda/
Bid'atler dalâletmidir?
Dinimizin emir ve yasaklarında yapılan her değişiklik,bid'attir, doğru yoldan ayrılmaktır. Bu konuda, İslâm âlimlerinin büyüklerinden olan İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“En mesût, en kazançlı kimse, dinsizliğin çoğaldığı bir zamânda, unutulmuş sünnetlerden birini meydâna çıkaran ve yayılmış bid'atlerden birini yok eden kimsedir. Peygamber efendimizin zamânından uzaklaştıkça, sünnetler örtülmekte, yalanlar çoğaldığı için, bid'at yayılmaktadır. Bir kahramân lâzımdır ki, sünnete yardım edip, bid'ati durdursun. Bid'ati yaymak, dîn-i islâmı yıkmaktır. Bid'at çıkarana ve işleyenlere hürmet etmek, onları büyük bilmek, İslâmiyetin yok olmasına sebep olur. Hadîs-i şerîfte; (Bid'at işleyenlere büyük diyen, Müslümânlığı yıkmaya yardım etmiş olur) buyurulmuştur.
Bunun ne demek olduğunu iyi düşünmelidir. Bir sünneti meydâna çıkarmak ve bir bid'ati ortadan kaldırmak için, son gayretle çalışmak lâzımdır. Her zamân, hele Müslümânlığın çok zayıfladığı bu zamânda, İslâmiyeti kuvvetlendirmek için, sünnetleri yaymak ve bid'atleri yıkmak lâzımdır. Bid'atlerden bâzılarına, hasene yani güzel ismi verilmiştir.Mesela Kandil geceleri.Kandil gecelerine bid'at demekte doğru değildir.Çünkü bu gecelerde Kur'an okunur,yoğun bir şekilde ibadet edilir.Allah'ın emir ve yasakları çiğnenmez.Sünnetler ortadan kaldırılmaz.
Müslümânlığın zayıfladığı bu zamânda, selâmet bulmak, Cehennemden kurtulmak, sünnete yapışmakla; dîni yıkmak ise, nasıl olursa olsun, herhangi bir bid'ate kapılmakla olduğunu görüyorum. Bid'atlerin her birini, İslâm binâsını yıkan bir kazma gibi, sünnetleri ise, karanlık gecede yol gösteren, parlak yıldızlar gibi anlıyorum.
Eski zamânlarda, İslâmiyet kuvvetli olduğundan, bid'atlerin zulmeti belli olmuyordu ve belki de, o zulmetlerden bâzıları, İslâmiyetin her tarafı kaplayan kuvvetli ziyâsı arasında, parlak sanılıyordu. Bunun için, güzel deniliyordu. Hâlbuki, bu bid'atlerde de, hiçbir parlaklık ve güzellik yok idi. Şimdi ise, Müslümânlık zayıflamış, kâfirlerin âdetleri, hattâ kâfirlik alâmetleri, Müslümânlar arasına yerleşmiş, moda olmuş olduğundan, her bir bid'at, zararını göstermekte, kimsenin haberi olmadan, Müslümânlık sıyrılıp gitmektedir.
Zamânımızda bid'atler, dünyâyı kapladığından, karanlık bir gece gibi görünmektedir. Sünnetler çok azalmakta, nûrları da, bir karanlık gecede, tek tük uçan ateş böcekleri gibi parlamaktadır. Bid'at işlenmesi çoğaldıkça, gecenin karanlığı artmakta, sünnetin nûru azalmaktadır. Sünnetin işlenmesi ise, karanlığı azaltmakta, bu nûru çoğaltmaktadır. İsteyen, bid'at karanlığını çoğaltsın, istiyen de sünnetin nûrunu arttırsın. Şunu iyi biliniz ki, şeytân fırkasının sonu felâkettir. Allahü teâlânın fırkasında olan, saâdet-i ebediyyeye erecektir.”
Netice olarak, Peygamber efendimizin bir hadîs-i şerîflerinde buyurdukları gibi:
(Allahü teâlâdan korkunuz! Sözümü iyi dinleyiniz ve itâ'at ediniz! Ben öldükten sonra gelecekler, çok ayrılıklar göreceklerdir. O zamân, benim ve halîfelerimin yolumuza sarılınız! Dinde yeni ortaya çıkan şeylerden kaçınınız! Çünkü bu yeni şeylerin hepsi bid'attir. Bid'atlerin hepsi dalâlettir,doğru yoldan ayrılmaktır.)
BELÂ AĞIZDAN ÇIKAN SÖZE BAĞLIMIDIR?
Rivâyet olunur ki: Ya’kûb (a.s.) rü’yâda gördü ki, dağın başında Yûsuf (a.s.) sahrada iken on kurt Yûsuf (a.s.)’a hücum etti. Yûsuf (a.s.) aralarında kayboldu. O’nun için Ya’kûb (a.s.) O (a.s.)’ı kurt yemesinden korkarım dedi ve bu rü’yâyı görmekle beraber Yûsuf (a.s.)’ı kardeşlerine verdi.
Kazâ, takdir ile geldiğinde bâsiret görmez olur. Sahâbenin bâzısı dedi ki: Kişinin hasmına huccet, ipucu telkini muvâfık (uygun) değildir. Hazreti Yûsuf (a.s.)’ın kardeşleri kurdun insanı yemesini bilmiyorlardı. Fakat Ya’kûb (a.s.) kurt yemesinden korkarım diye hatırlarına getirip oğullarına ipucu telkin etmiş oldu.
Hadîs-i Şerîf’te “Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır.” (Kesfü’l-Hafâ) buyurulmustur.
Hikâye olunur ki: Lügat imâmlarından İbnü’s-Sekît, Halîfe Mütevekkil ile otururken Mütevekkil’in iki oğlu Mu’tez ile Müeyyed gelince Mütevekkil O’na dedi ki:
Benim iki oğlumu mu seviyorsun, yoksa Hasan (r.a.) ile Hüseyin (r.a.)’ı mı? Bunu işitince İmâm dedi ki:
Vallâhi, muhakkak Hz. Alî (r.a.)’in hizmetçisi Kanber benim nazarımda senden de iki oğlundan da daha hayırlıdır.
Bunun üzerine Mütevekkil adamlarına:
Dilini kafasından kesip ayırın, dedi. İbnü’s-Sekît’in dilini kestiler ve o gece öldü.
Şaşılacak hâl şu ki: Hoca İbnü-s-Sekît’in bu hâl başına gelmezden evvel Mütevekkil’in oğlu Mu’tez ile Müeyyed’e asağıdaki beyti ta’lim edip öğretmek istemiş:
“İnsan dilinin sürçmesinden dolayı uğrayabileceği musîbete ayağının sürçmesi ile uğramaz. Zîrâ insânın sözü başını götürebilir. Hâlbuki ayağının sürçmesinden hâsıl olan yarası zamanla iyi olur.”
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoglu (k.s.), Hz. Yûsuf (a.s.), s. 33-34)
8 Safer 1438, Mevlâna Takvimi
ŞİRK NEDİR?
:ŞİRK(Allah'a ortak koşmak):
NİSA S.116.AYET: “Allah,kendisine ortak koşulmasına bağışlamaz. Bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar.Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür”
BAKARA S.165.AYET: “İnsanlardan kimi,Allah’tan başka eşler tutar,Allah’ı sever gibi onları severler.İnananlar ise en çok Allah’ı severler…..”
MAİDE S.116.AYET: “Ve yine Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa,sen mi? insanlara: Beni ve annemi,Allah’tan başka iki tanrı edinin(Teslis inancı,üçleme) dedin?” “Hâşâ,dedi,sen yücesin,benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz”
ET-TEVBE S.30-31.AYETLER: “Yahudiler, ‘Üzeyr Allah’ın oğludur’ dediler. Hristiyanlar da: ‘Mesih Allah’ın oğludur’ dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini),önceden inkâr etmiş(olan müşrik)lerin sözlerine benzetiyorlar.Allah onları kahretsin nasıl da(haktan batıla) çevriliyorlar.!..Hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan ayrı rehber edindiler,Meryem oğlu Mesih’i de.Oysa kendilerine yalnız tek tanrı olan Allah’a ibadet etmeleri emredilmişti. Ondan başka ilah yoktur. O,onlarınortak koştukları şeylerden münezzehtir(kusur,eksiklik ve muhtaçlıktan uzak)”
CASİYE S.23.AYET: “Hevasını(zevkini.arzusunu)ilah edenlerigörmedin mi? Ya habibim” Açıklama: Heva,nefsani arzu ve eğilimleri ifade eden terimdir. Akıl ve din dışı talep ve isteklerdir.Doğru-yanlış,iyi-kötü ayırımı yapmadan haz ve zevk peşinde koşmaktır.Heva sadece şehevi tutkular değildir.Kulluk şuuru dışındaki her türlü “tutku”hevanın eseridir.İster servet,ister şehvet,isterse şöhret ve makam mevki olsun fark etmez,bunlar insanın kendi nefsinde“tanrılaştırdığı,ilahlaştırdığı” duygulardır.Kendi putlaştırmasıdır.Kimi zaman şirk olarak çıkar,kimi zaman günah,kimi zaman da gaflet olarak kendini gösterir.(Furkan,43;Câsiye 23). Allah(cc)Resulünü tanıtırken “O hevasına göre konuşmaz,O’nun konuşması vahiyden ibarettir.(Necm,3-4)buyurmaktadır.Vahye dayanmayan,destek almayan sözler hevanın eseridir.
Amelinde riya,gösteriş bulunan karşılığını başkasından bekleyen kimse şirkten kurtulmuş olmaz.İhlas sahibi muvahhid(Allah’ı birleyen)de sayılmaz. “Şirk,ümmetimin içinde zifiri karanlık gecede siyah bir taşın üstünde yürüyen karıncanın ayak seslerinden daha gizlidir”
(HADİS-İ ŞERİF)
Yine Resulullah(s.a.v)efendimiz, “Küçük şirkten kaçınınız” buyurmuş. “Küçük şirk nedir?” demişler, “Riya(gösteriş)”buyurmuşlardır. Küfür ve şirk alametlerine saygı göstemek de şirktir.İki dini birden tasdik eden şirk ehlinden olur.İslam’ın hükümleri ile küfrün hükümleri biribirine katan müşriktir(Allah’a ortak koşan)” Küfürden uzaklaşmak İslam’ın şartlarındandır. Şirk şüphesinden sakınmak tevhid(Allah’ı birlemek)dir.
Şirke düşen kimseler,çok çeşitli yollardan şirke dalarlar.Bazıları,Allah’a eş koştuğu varlığı Allah’ı sever gibi sever.Ondan Allah’tan korkar gibi korkar.Onu Allah’ı yüceltir gibi yüceltir ve ona hürmetini ibadete çevirir.Allah’a ait yerleri ona verir: O,helali haram,haramı helal yapsa,boyun eğer ve teslimiyet gösterir. Bazıları,şirk koştuğu varlığı Allah’ın işlerine yardımcı görür.Allah’ın yardımcılara ihtiyacı olduğunu, Kâinatı onların desteği ile idare ettiğini düşünür.
Şirke alet edilen varlık bir peygamber olabilir.Ayrıca bir melek,veli,insan,cin, hayvan,kuş,ağaç,ateş,ay,güneş,yıldız veya başka bir varlık şirke sebep yapılabilir. İnsanlar çoğunlukla sebepler perdesine takılıyor.Allah’tan rahmet ve nimetlerini alıyor,kullanıyor,fakat asıl vereni unutuyor.Sebepleri işin merkezine koyuyor, sonra onları gözünde büyütüyor,yaratılan bir şeyi yaratıcı zannedip şirke giriyor. Esasen,şükür sebebi olacak bir şey,şirke ait alet ediliyor.
İçiyle tam bir şeytan iken,dışıyla iyi bir şeyh kılığına girenler ve etrafındaki cahilleri ifsat edenler çıkmıştır.Şeyhini,peygamberlerden üstün gören ve Allah’ı ile bütünleştirdiğini söyleyen zavallılar da vardır. Yine sahte şeyhe secde eden onu ziyaret etmekle gerçek haccı yaptığını ve hac farziyetini kendisinden düştüğünü düşünenler de mevcuttur. Kendisini şeyh diye tanıtan bazılarıda kendisine tabi olanların namazlarını kendisinin kıldığını,dinin zikir ve sevgiden ibaret olduğunu belli bir marifete ulaşanlardan ibadetlerini düştüğünü kulluğun avama has olduğuğunu, söyleyecek kadar kendilerini serbest görmektedirler.Bu şahısların zerre kadar insafı, zerre kadar imanı olsaydı,bunların hiç birisini yapamazlardı.Onların bir kısmı cehaleti, bir çoğuda ihanet içersindedirler.
Bir kimsenin havada uçtuğunu,su da yürüdüğünü,kızgın demirde uyuduğunu, başında aslanın nöbet tuttuğunu ,ateşi yuttuğunu vs. görseniz,duysanız aldanmayın. Önce o kişinin dinin emir ve edeplerine uyup uymadığına bakın.Sonra kimi veya kimleri destekliyor.Kimler onu destekliyor,ona bakın.Eğer edebi bozuksa,onu destekleyenler küfür ehli ise onu Allah için terk edin ve sizi onun hile tuzağından kutarması için Allah’a dua edin.
ŞÜPHESİZ DOĞRUYU ANCAK VE ANCAK ALLAH BİLİR…
http://ballarbalinibuldum2.blogcu.com/sirk-nedir/2306613#!/tcmbck
İslamda erkekmi üstündür yoksa kadınmı?
Kur'an-ı Kerime'e ve Hadis-i Şeriflere göre " Erkek Kadından Üstündür..! "
Üstünlükten kastımızı açıklıyoruz..!
Ayetler..
1. " ...Erkeklerinizden iki şahit gösterin. Eğer her ikisi de erkek olamıyorsa o zaman doğruluğuna güvendiğiniz bir erkekle iki kadın şahit olsun ki, biri unutunca diğeri hatırlatsın.... (2/282) "
2. " Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir kere Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek çok büyüktür. (4/34) "
3. " Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. Bıraktıklarından arzu ettiğinde sana günah yoktur. Onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmaları için en elverişli olan budur. Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, herşeyi bilir, halimdir. (33/51) "
Biraz araştırma sonucunda buLdukLarım ALLahu ALem beLkide dahada vardır..!
Hadis-i Şerifler..
1. " Hz. Hüreyre (Radıyallahu Anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şayet ben bir insanın başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim." [Tirmizî, Rada' 10, (1159) "
2. " Abdullah İbnu Ebi Evfâ'nın rivayeti şöyle: "Mu'az İbnu Cebel (radıyallahu anh) Şam'dan dönmüştü, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a secde etti. "Ey Muaz bu da ne?" diye sorunca: "Şam'a gitmiştim. Orada insanların piskopos ve patriklerine secde ettiklerini gördüm. Bunu sana yapmak, içimden geçti" dedi. Bunu işiten Efendimiz: "Sakın bunu yapmayın. Eğer ben bir kimsenin Allah'tan başka birine secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zât'a yemin ederim, kadın kocasına olan hakkını eda etmedikçe Rabbine olan hakkını eda edemez. Kocası, nefsini taleb etse, kadın havid üzerinde bile olsa bunu men edemez. "
3. " Hz. Enes'in rivayeti de şöyle: "Bir insanın diğer bir insana secdesi doğru olmaz, şayet doğru olsaydı, üzerindeki hakkının büyüklüğü sebebiyle kadının kocasına secde etmesini emrederdim... "
4. " Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak vefat ederse, cennete girer." [Tirmizî, Radâ 10, (1161) "
5. " Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, bir erkek hanımını yatağa davet ettiğinde kadın imtina edip gelmezse, kocası ondan râzı oluncaya kadar semada olan (melekler) ona gadab ederler.
Bir başka rivâyette şöyle denmiştir: "Erkek, kadınını yatağına çağırır, kadın da gelmeye yanaşmaz, erkek öfkelenmiş olarak sabahlarsa, melekler sabaha kadar -bir rivayette yatağa gelinceye kadar- kadına lânet okurlar.
Bir başka rivâyette: "Kadın küskünlükle kocasının yatağından ayrı olarak sabahlarsa, melekler onu lanetler" denmiştir. [Buharî, Nikâh 85, Bed'ü'l-Halk 6; Müslim, Nikâh 120-122 (1436); Ebu Dâvud, Nikâh 41, (2141). "
6. " Hz. Câbir'in bir rivayeti şöyle: "Üç kişinin namazı kabul edilmez ve hiçbir hayırları semaya yükseltilmez:
* Geri dönünceye kadar, kaçan köle;
* Ayılıncaya kadar, sarhoş;
* Râzı edinceye kadar, kocasını darıltan kadın. "
7. " Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dendi, hangi kadın daha hayırlıdır? Kocası bakınca onu sürura garkeden, emredince itaat eden, nefis ve malında, kocasının hoşuna gitmeye şeyle ona muhalefet etmeyen kadın!" diye cevap verdi." [Nesâî, Nikâh 14, (6,68). "
HuLasa;(1) " Erkek Kadından Üstündür..! " " Reis Erkektir..! "
Kısaca dersek; " Yönetme hakkı erkeğindir.. " "Kadın Erkeği Yönetemez yani..!"
Hulasa;(2) " Hem biLdiğiniz gibi Kadın Fıtraten Zayıf ve Şefkaate muhtaç bir yaratıktır.. "
HuLasa;(3)
Hem bu kadın erkek eşittir kavramı;
Özellikle Kafirlerin ve Münafıkların İslam Alemi üzerinde bir oyunudur..
Bilhassa Yahudi Taifesinden çıkan bir pisliktir..
Eğer dikkat edilirse bu ap açık bir şekilde görülecektir..
O yüzden çok dikkatli olunması gereken bir konudur..
Demek istediğimiz kadınların erkekleşmeye çalışması vede erkeklerin kadınlaşması..
Şu Hadis-i ŞerifLer belki bütün olayı özetliyor..!
" İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti.
Buhârî'nin bir başka rivayetinde de (Libâs 61)...
" Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lânet etti" denilmektedir.
Buhârî, Libâs 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 28; Tirmizî, Edeb 24; İbni Mâce, Nikâh 22 "
" Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadın gibi giyinen erkeğe, erkek gibi giyinen kadına lânet etti.
Ebû Dâvûd, Libas 28. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 325 "
Üstünlük Kavramı Ancak " TAKVADIR "
Evet " Takva " ile alakalı sadece bir ayet yeterlidir inşaallah..
"Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır."
(Hucurat Suresi, 13)
İSLAMDA,HİRİSTİYANLIKTA VE MUSEVİLİKTE TESETTÜR(ÖRTÜNME) NASIL?
İslam dini Hz.Adem zamanından beri var.Hz.Adem’de ibadet ediyordu.Oruç tutuyordu. Daha sonra gelen Peygamberler de ibadet yaptılar.Allah’ı zikr ettiler.İslam dini mensubları yani müslümanlar zaman içersinde azaldığı dine hurafeler ve bid’at lar karıştırıldığı zamanlarda Allah bir uyarıcı olarak muhakkak bir peygamber göndermiştir.
Gelmiş ve geçmiş bütün peygamberler İslam peygamberleridir.İslamiyet Hz.Muhammed(S.A.V) ile doğmamıştır.Nitekim peygamberimize peygamberlik gelmeden önce Arabistan yarım adasında bir avuç topluluk İslamı,tevhid dinini yaşıyorlardı.Haniftiler(şimdiki sapkın Hanifçilerle karıştırmıyalım)Hz.İbrahim’in dinini yaşıyorlardı.
Müşrik değillerdi.Hz.Muhammed(S.A.V) bozulmuş,tahrif edimiş,hurafeler karıştırılmış bir dini yeniden canlandırmıştır.Hurafeleri, batıl inançları ortadan kaldırmıştır.O zamanki müşriklere doğru yolu göstermiştir.Büyük çoğunluğun hidayetine vesile olmuştur.
Tesettür Hz.Havva'da vardı.Hz.Meryem'de de.
Bütün peygamberler eşlerinde ve annelerinde tesettür vardı.
Rahibeler çarşafa benzer bir kıyafet giymekteler.Bu kıyafetleri giymelerinin sebebi örnek aldıkları Hz.Meryem'inde böyle giyinmesi.Ortodoks Musevilerinde çarşaf giymelerinin sebebi Hz.Musa(a.s)'ın eşinin ve annesininde çarşaflı olması.
Museviler ile ortak inançlarımız var.
Mesela onlar domuz eti yemezler.Çocuklarını sünnet ederler.
Örtünmede de benzerlikler var.
NUR SURESİ 31.AYET:
“Mümin kadınlara da söyle:Gözlerini(harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar;zinetlerini(süslerini)açığa vurmasınlar,ancak kendiliğinden görünenhariç.
Başörtülerini,yakalarının üstünü(kapatacak şekilde)koysunlar.Süslerini,kendi kocalarından ya da babalarından ya da kocalarının babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler.Gizledikleri süsleri bilinsin diye(topuklu ayakkabı ile)ayaklarını yere vurmasınlar.Hep birlikte Allah’a tövbe edin.Ey!Müminler,umulur ki felaha bulursunuz.”
AÇIKLAMA:
Bir tefsire göre,süsten maksat,süs yerleridir.(Envâru’t-Tenzil) Süs Yerleri: Kulaklar,saçlar,boyun.(Kulaklara takılan küpeler,saçlara takılan tokalar,bantlar,boyuna takılan gerdanlıklar,birer süstür)
İslam öncesi cahiliye günlerinde kadınlar,başları açık dolaşırlardı.Bazıları başın arkasından bağlanan bir tür başlık kullanırlardı.Gömleğin yakasıda, boynun önünü ve göğsün üst kısmını dışarıda bırakacak şekilde açılırdı. Göğüsleri örtecek gömlekten başka bir şey yoktu ve saçlar bir veya iki çift örgü halinde arkaya bırakılırdı.
(El-Keşşaf,cilt:2.sh.9,İbn Kesir,c:3,sh:283-284)
Bu ayet inince müslüman kadınlar başlarını,göğüslerini ve sırtlarını bütünüyle örten bir başörtüsü takmaya başladılar.Müslüman kadınların bu hüküm karşısındaki davranışlarını Hz.Aişe(r.a)canlı bir biçimde anlatır. “Nur Suresi inip, halk muhtevasını Hz.Peygamber’den öğrenince doğru evlerine koştular ve ayetleri,karıları ve kız kardeşlerine okudular” der ve ilave eder: “Ayetlere anında cevap geldi.Ensar kadınları hemen kalkıp,ellerine geçen bez parçalarından başörtüleri yaptılar.Ertesi sabah namaz için Mescid-i Nebevi’ye gelen tüm kadınlar baş örtülüydüler” Bir başka rivayette,Hz.Aişe ince bezlerin bırakılıp, bu amaçla kadınların kalın bez seçtiklerini anlatır.
(İbn Kesir,cilt:3,sh:284, Ebu Davud)
AHZAB SURESİ 59.AYET:
“Ey peygamber! Kendi hanımlarına,kızlarına ve Müslüman kadınlara de ki(bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman)dış elbiselerini üzerlerine örtsünler.
Bu onların(iffetli:Âr,namus,hayâ duygusu)tanınmaları,eziyet edilmemeleri için daha uygundur…”
“Kadın avrettir(örtünmesi gerekli mahremlerdendir).Dışarı çıktığı vakit, şeytan onu takip eder.Kadının Allah’a en yakın hali,evinde bulunduğu zamandır”
(HADİS-İ ŞERİF) (Et-Tergib ve’t-Terhib,1/227)
NUR SURESİ 60.AYET:
“Evlenme arzusu,kalmamış oturan(ihtiyar)kadınların,kasden süs göstermeye çalışmadan dış örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur.Ama sakınmaları,kendileri için daha hayırlıdır.Allah işitendir, bilendir”
http://ballarbalinibuldum2.blogcu.com/tesettur/2305451
İSLAMDA TESETTÜR NASIL OLMALI?
Tesettür Modası
Önemli olan modaya, hayır diyebilmektir…
Moda sadece bir firma olarak algılanmasın, moda özenti gösteriş kıyafeti ile kendini sunma konuşma cazipliği ile insanları etkileme vs durumlardır..
MODA NEDİR?
Kadını farz emirlerden çıkarıp, cazibe merkezi haline getiren şahsiyetsizliğin adıdır moda…
Kadını hunharca harcamaya iten İslam’ı unutturup şıklık yarışına sokmaya çalışan amacı paradan başka bir şey olmayan, sezonluk mal üretip kadını sokak mankenine çeviren kural tanımazlığın adıdır moda…
Kusura bakmayın arkadaşlar Müslüman bayanlar.
Bu devirde, modacılar Müslüman kadınların âlimi olmuştur, neden mi böyle dedik modacıların dedikleri giyiliyor İslam gibi kabul ediliyor ama gel gör ki ehl-i sünnet ve ayetler garip kalıyor. Çağ dışı kalıyor İslami tesettürü modacıdan öğrenenlerin tek bir gerçeği var şehvetini ve cazibesini toplum içindeki konumu hayâsızca sokağa döküp sergilemek ve bakın ben buradayım ve güzelim dedirtmek gaye budur, yani moda uğruna kadının değerini ayakaltına alıyorlar ve sayfaları uçuk bir rakamdır. 750.000 kişi moda peşinde… Sosyal medyada takipçileri hayli fazla yani..
Kusura bakmayın özür dileyerek söylüyoruz biz modadan anlamayız! Ama ayet ve Hadisi Şerif’in ne demek istediğini gayet iyi anlarız. Çünkü Müslümanız her Müslüman gibi! Bunları her Müslüman bilir… Kuran belli sünneti seniyye açık bir şekilde belli. Moda dedikleri şey eğer İslam’da varsa bize açık bir şekilde kaynak gösterin ki, peşinde koştuğunuz şeyin yolu yolunu yordamını bilelim.
Eğer İslam modaysa peygamber efendimiz kadınlara neden şık giyinin gezin pervasızca dolaşın demedi? Eğer moda ayetse modacılar ayete göre tesettür niye üretmedi?
Yahudi ideolojisini bilirsiniz…
Sömürgelerdeki ayaklanmaları bizzat inceleyen müstemlekat nazırı [sömürgeler bakanı] Gladiston, Avam Kamarası’nda eline aldığı Kur’an-ı Kerim’i göstererek şöyle demişti:
“Bu Kur’an, Müslümanların elinde oldukça onlara hâkim olamayız. Ne yapıp etmeliyiz, ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız yahut Müslümanları ondan soğutmalıyız. Bir de hilâfet müessesesini mutlaka ortadan kaldırmalıyız.”
Bunları başarıyorlar modacılar modayı sanki ayetmiş gibi başına bir karış mendil kadar eşarp geçiriyorlar bir gözlük kocaman topuz geri kalan vücudu açık!
Yahu tesettür sadece başı kapatmak değil ki mübarek Müslüman!
Gladiston 100 yıl önce plan yaptı bu plan tıkır tıkır işliyor ve ruhunuz duymuyor!Modaymış, neye göre!
Ayet ve hadisi şerife göre moda görürseniz söyleyin çünkü üretilen kıyafetlerde ayettir damgasını göremedik…
Giyinmek güzeldir(Armine)
Şıklığın ve zarafetin adresi(Zühre)
Farkı giyin (Kayra)
Tesettür ayettir, bizim ürettiklerimiz ev içi kıyafetlerdir yazamazlar çünkü neden biliyor musunuz?
Ayet ve hadisi şerif çekiciliği gösterişe göre giyinmeyi yasak eder. Moda ise sezonluktur sürekli değişir, modanın amacı paradır, ayet hadis umurunda bile olmaz, Yazımızın başlığında gördüğünüz resim gibi tesettür git gide amacını kaybediyor.
Hadisi şeriflerde ne diyor bakalım…
(Bir kadın, güzel kokular sürünüp, [kürk ve deri gibi] göz alıcı güzel elbiseler giyerek, bir toplumun önünden geçerse, o kadın zina işlemiş gibi günaha girer.) [İbni hibban]
(Herkes baksın diye [süslü] elbise giyen, onu çıkartıp atıncaya kadar, Allahu Teâlâ’nın rahmetinden uzak olur.) [Taberani]
“Kim dünyada şöhret(moda ve gösteriş)için elbise giyerse, Allah ona kıyamet gününde zillet elbisesi giydirir sonra da onu cehennemin alevli ateşlerinde yakar” (Ebû Dâvud, Libas 5, H No: 4029, 4030).
‘’Şöhret elbisesinden maksat, başkalarına câzip görünmek ve fors satmak için giyilen elbisedir
(Şevkânî, neylü’l-evtâr, c 2, s 94)
İslam’da olmayan modaya ”la”
İslam’da olmayan modaya ”hayır”
http://www.ilayevmilkiyame.com/2016/tesettur-modasi/
İSLAMDA DÜĞÜN NASIL OLMALI?
İslam’da düğün İslam esasları gözetilerek olmalı, maddi açıdan kız tarafının erkeğe yüklenmesi, erkek tarafının kız tarafına yüklenmesi doğru olmaz, evlilik bir defa oluyor diyerek haramlar ve helaller el tersi ile itilmemeli haramı helali dikkate almalıdır. Günahlar bir geceliğine helal hale gelmezler. Aman be herkes böyle yapıyor dünyaya bir daha mı geleceğiz demek çirkin bir sözdür. Herkes ateşe giriyor diye sende ateşe girer misin? Hayır, girmezsin değil mi?
Öyleyse İslam’ın kurallarını her şeyde gözetmemiz gerekmektedir. Düğünler artık devrimizde çığırından çıkmış Avrupa’daki salon düğününü kendi örf ve âdetimize katmışızdır. Anadolu düğünlerine bakacak olursanız eğer kadınlar ayrı erkekler ayrı eğlenceler düzenlerler. Haram bir ortam oluşturmadan düğünler yapılır kız ve erkek evlenir. Düğünler yapılırken Önce İslam sonra örf ve adet kurallarına uyulur İslam’a uygun olan örf ve adet kuralları olmalıdır. Mevlitli Kuran’lı sohbetli düğünler yapılmaktadır. Bu iyidir hoştur okunsun edilsin lakin biri konuşurken diğerinin Kuran okuması hiç hoş değildir. Bu ortamı sağlayacak her şekilde düğün olabilir çünkü düğünler örfi bir kurallardır. İslam dini düğün şöyle olmalı diye bir kural koymamıştır. Lakin İslam âlimleri düğünlerde İslam’ın emirleri ve yasaklarına uymayı emretmişlerdir.
İslami şartlar taşımayan düğünler İslam gözetilmeyen düğünler uygun görülmemiş, İslam’daki evlilik kutsiyetinin zedelenmesine ve dezenformasyona uğramasına zemin hazırlamıştır. Günümüzdeki düğünler de Avrupa’dan esintiler vardır. Karımız kızımız mini etekli bir boya küpü, erkeklerimiz takım elbiseli, tam bir Avrupa havası var. Güzelleşmek uğruna öyle bir yola girilmiş ki, boyanmadan dışarı adım atılmaz olmuştur. Amaç kendini beğenebilmek değil, çevreye beğendirmektir. Bir kadının özelliği hayâsı, imanı, edebi olmalıdır. Böyle ucuz, göz boyayıcı, basit zevklerin peşinden gitmek, bizi sonu nedamet dolu yollara götürür. Düğünlerde makyajlar yapılır en şehvetli kıyafetler giyilir diye bir kural yoktur. Düğünde nasıl seksi olurum havası erkeklerin ve kadınların nefsi için hoş olsa da, bu durum İslam açısından hiç hoş değildir. Ecnebiler ne yaptıysa onu alıyoruz. Ahlaksızlığını alıyoruz, düğünde oyun havası çalıyor ‘’Dar geldi sana Ankara Şaziye’de kaçmış Osman’a çek çek dünyanın kahrını da vur vur rakı bira şaraba’’ Bu şarkıda tesettürlü tesettürsüz herkes oynuyor. Kocaları da alkış tutuyor karısına kızlarına neymiş efendim düğünmüş, şarkı harama teşvik ediyor. Şarkıyı geçtim yabancı erkekle kadının bir arada olmasına İslam asla müsaade etmiyor yani haram, onu da geçtim oynuyor göbek atıyor. İşte bundan sonra gel de Müslümanım de. Senin Hristiyan’dan bir farkın olmalı onların ahlaksızlığını düğün gibi kutsal bir organizasyona lense etmek akıl karı mıdır?. İslam’da düğün nasıl olmalı gelin Hazreti Fatıma annemizin düğününden biraz bahsedelim..
Hazreti Fatıma yetişkin çağa gelince sahabeler den bazıları peygamber efendimizden hazreti Fatıma’yı istiyorlar Fakat peygamber efendimiz nazikçe geri çeviriyor ve bekliyor. Hazreti Fatıma güzelliği edebi ahlakı ile nam salmış sahabeler arasında herkes oğluna böyle birini almak istiyor. Yürüyüşü, gülüşü, Peygamber Efendimize çok benziyor. Ahlakını bir Peygamberden alan bir gül bahçesi Hazreti Fatıma, Sonrasında Hazreti Ali radıyallahu anha istiyorlar hazreti Fatıma’yı, Peygamber Efendimiz ’de onay veriyor. Nikâhları hem hak katında hem de sahabeler arasında kıyılıyor. Hazreti Fatıma’nın gelinliği temiz bir kıyafetti, yani günümüzdeki gibi süslü albenili dikkat çeken bir kıyafet değildi. Sade ve İslam’a uygun bir kıyafetti. Ve hazreti Ali radıyallahu anh ile örnek bir İslâm ailesi oluşturdular. İhtiyaçtan fazlasını elde tutmadıkları gibi ihtiyaçları olduğu halde muhtaçlara verdiler, Hazreti Fatıma’nın çeyizi de Hazreti Ali’nin zırhını satıp verdiği mihr ve şunlardı. Üç adet minder, bir halı, bir yastık, iki el değirmeni, bir su tulumu, bir su testisi, meşinden bir su bardağı, bir elek, bir havlu, bir koç postu, eski bir kilim, hurma yaprağından örülmüş bir sedir, iki elbise, uzunlamasına örttüklerinde ayakları, enlemesine örttüklerinde başlarını açıkta bırakan bir küçük yorgan. Görüldüğü üzere Hazreti Fatıma’nın çeyizi buydu. Günümüzde çeyizlerde israf hat safhadadır, Erkek tarafına şu olmazsa kızımı vermem diye daha ilk baştan şart koyan aileler vardır. Erkeklerde ister istemez kabul etmektedirler. Kızımın her şeyi olmalı der aile, halısından kilimine mobilyadan kılık kıyafetine kadar her şeyi erkeğe aldırırlar. Neden erkekler evlenmiyor diye veryansın edenler var evlendikten sonra taksitleri ödemeye başlayan erkek borçları dolayısıyla eşine olan hürmeti de azalmaktadır. Borç ödemekle geçer ilk zamanları, hâlbuki evliliğin ilk zamanları eşine zaman ayırma vaktidir. Aralarındaki hürmeti sevgiyi arttırmak için bu gereklidir. Erkeği daha ilk günden gırtlağa kadar borca mahkûm edersen o evde Allah korusun boşanma bile meydana gelebilir. Aile içi şiddetler ya içkiden ya da maddiyatsızlıktan çıkmaktadır. Hazreti Ali ve Fatıma her şeye sabrettiler. Bir elbiseleri olurdu genellikle ve onu gece yıkayıp gündüz tekrar giyerlerdi. Hazreti Fatıma’nın kısa yaşantısında gösterişe, giyim kuşama, eşyaya, leziz yemeklere, ayıracak zamanı olmadı. Tüm hayatını İslam yoluna harcadı. Cahiliye geleneğinde ağır işlerde ezilen kadınların aksine Hazreti Fâtıma radıyallahu anh sadece evin iç işlerinden, Hazreti Ali radıyallahu anh da dış işlerinden sorumlu olmuştu. Bir Müslümana yakışan da buydu aile içi iletişim ve paylaşım… Bir birlerine daima sevgi ile bakan iki İSLAM yüreği vardı karşımızda. Ali en güzel damat ve Hazreti Fatıma da en güzel gelindi. Hazreti Ali daima eşine yardım eder ve neleri varsa İslam için harcarlardı. Onlar peygamber Efendimiz ’in iki göz bebeği idi. Bize her davranış ve güzellikleriyle örnektirler. Bu dergi Bu iki Güzel insanı anlatmaya yetmeyecektir. Size tavsiyemiz hazreti Ali Fatıma annemizin hayatını bir kitaptan okuyunuz..
Bir kere evleniyoruz değil mi? Neden düğünlerimiz batının şekillerine göre? Bir hazreti Ali ve Hazreti Fatıma’yı örnek almak yerine neden salon düğünleri? Bundan tek bir gerçek çıkıyor. İslami emirler ensemizde kalmış sağa sola bakıyoruz ama göremiyoruz. Avrupa fikirleri İslam’ı yok etmek için oluşturulmuştur. Zaten bu dergiyi okuduktan sora ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Peygamber efendimiz evlenmemizi tavsiye etmiş ve benim sünnetimdir demiştir Cahiliye devrinde kız çocukları değersizken İslam’da baş tacı edilmiştir. Kadınlar evliliğin temel taşlarıdır. Her erkeği doğuran bir anne vardır. Erkekler kadını aşağılıyor. Eğer annen olmasaydı sen olur muydun? Kadınsız bir dünya düşünün? Ben düşünmek bile istemiyorum…
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Kim “üç kız” veya “üç kız kardeş” veya “iki kız kardeş” veya “iki kız” yetiştirir, terbiye ve te’diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir.”
(Ebu Davud’da İbnu Abbas (radıyallahu anh)’dan şu rivayet de kaydedilmiştir:
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurdu ki: “Kimin iki kızı olur da) öldürmez, alçaltmaz, oğlan çocuklarını bunlara tercih etmezse, Allah onu cennete koyar”
Ravi : Hazreti Ebu Said Kaynak :Ebu Davud, Edep 130, (5147), Tirmizi, Birr, 13 (1913)
Ve gelelim günümüz düğününe son ses müzik, salonda (veya meydanda) onlarca kadın erkek, alkol alıyor musun diye soranlara; ‘Asla içmem ama ortamına göre.!’ Deyip içki içenler. Nihayetinde bir çift evleniyor, mutlu günleri, kurtları dökmek en doğal(!) hakları! İçkide içilecek göbekte atılacak değil mi ya medeniyet bize bunu emrediyor, ve bunlar çağdaş olmanın ilkeleri!! Kalça kıvırıp göbek atmayınca, bir kızla erkek arkadaş olamayınca çağdaş olunmuyor. Çağdaş insanlar açık saçık gezerler ama tesettür ve İslami bir düğün yobazlıktır. Ben böyle bir çağdaşlığın adını ‘’arsız ‘’koydum hayvanlara hakaret olmasın.. Çünkü hayvanlarda kıskanma, anlama, fikir yürütme içgüdüsü yoktur. Çağdaşlaştırdık düğünlerimizi İslam’da olmayan adetleri sanki İslam âdetiymiş gibi İslam’a yerleştirmemiz bizim dine göre değil de aklımıza ve mantığımıza göre hareket ettiğimizden kaynaklanır. Güya biz her şeyi biliriz akılla her şeyi çözebiliriz ve yorumlayabiliriz. Ama işte iş öyle değil İslam dini kural koymuş haram demişse o şey haramdır. Bundan mantık aramanın bir kaidesi yoktur. Düğünlerimiz İslam’a göre olmalıdır. Birde anlamadığım şu var giyinmiş çıplak veya tesettürsüz kadınlar veya bazı tesettürlü kadınlar, Düğün için özel olarak kuaföre gidiliyor ve para harcanıyor. Bunu aynı şuna benzetiyorum: bir tüccar bir ürünü market vitrininde satılığa çıkarmak için o ürünü boyalar cilalar ambalaj yapar, reklamını yapar sonrada o ürünü vitrine koyup satılığa çıkarır. Biz kendimizi satılığa mı çıkarıyoruz? Makyaj İslam’da mahremimize karşı ev içinde helal yabancıya karşı ev içinde veya ev dışında haramdır. “Onlar tesettürlü veya Müslüman kuaförde ne işleri var? Gibi bir soru gelebilir akıllara. Maalesef, Kendimizi kime karşı satılığa çıkarmak için bu kadar uğraş veriyoruz anlamış değilim, biz satılık değiliz lakin İmanımız mı satılığa çıktıda onu bozuk para gibi harcıyoruz?.. Düğünlerde giyilen kıyafet İslam açısından bakınca çok özentili ama rezalet doludur. İman dolu kalpler bundan tiksinti duyar, anlamayan kalplerde aman be sizde çok abartıyorsunuz ne varmış halimizde alt tarafı bir düğün derler.. İslam’da düğün Peygamberi anlamakta gizlidir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i anlayanlar düğünün nasıl olacağını nasıl olması gerektiğini de kavrarlar. İslam’da düğün hayâ ve edeptir. İnsan hayâ ve edebini ALLAH ve Rasülünden alır. Utanan ve hayâ eden insan düğününde bile harama bulaşmaz daima helal yolları aramaya bakar. Kısacası düğün İslami bir yaşayışa atılan ilk adımdır. Evlenen kişiler evliliğinin yarısını kurtarmış demektir. Bunu peygamber efendimizin sözlerinden anlıyoruz ki evlilik büyük bir görevdir. Fakat her şeyin hayırlısı olduğu gibi evliliğinde hayırlısını istemelidir.
Geri kalan sözleri Hadisi Şeriflerle pekiştirelim. Evlenmeyen kimse, gözünü haramlardan koruyamayabilir. Evlilik, şeytanın kötülük yapmasından uzaklaştırabilir ve dinini korumaya yardım edebilir.
Hadisi şerifte buyuruldu ki:
(Evlenen, dininin yarısını korumuştur. Artık diğer yarısını korumak için de Allahü teâlâya karşı gelmekten sakının!)[Taberani]
(Şükreden kalbe, zikreden dile ve ahiret hususunda size yardımcı olacak saliha bir hanıma sahip olmaya çalışın!) hadisi şerifinde hanımın, zikir ve şükürle beraber buyurulması, Saliha hanımların bir nimet olduğunu göstermektedir. Dinini korumakta yardımcıdır. (Tirmizi)
Hazreti Ömer buyurdu ki: (İmandan sonra, iyi bir hanımdan daha büyük nimet yoktur.) Günümüzde bekâr kalarak dini korumak zordur. Evlenmek, dini korumaya yardımcıdır. Hadisi şerifte buyuruldu ki: (Bir genç evlenince, şeytan şöyle der: “Eyvah, dinini benden korudu.”) [İ. Asakir]
(Kadın, ya malı için veya güzelliği için, yahut da dini için alınır. Siz dini olanını alınız! Malı için alan malına kavuşamaz. Yalnız güzelliği için alan, güzelliğinden mahrum kalır.) [Müslim]
Din ile güzelliğin birlikte bulunması çok iyidir. Yine hadisi şerifte buyuruldu ki: (Güzelliği ve malı için bir kadınla evlenen, ikisinden de mahrum kalır. Dini için evlenene, mal ve güzellik de verilir.) [Taberani]
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “[Nikah’da] haramla helali ayıran fark, def ve sestir.”
Ravi : Muhammed İbnu Hatıb elCumahi Kaynak :Tirmizi, Nikah 6, (1088), Nesai, Nikah 72, (6, 127, 128)
Açıklama : Nikahın alenî olmasını amirdir. Bir erkekle kadının hususi suretle anlaşarak yapacağı birleşme meşru değildir, zinadır. Yani bunu topluma duyurması gerekir. Bu sebeple bu hadiste meşru birleşme ile gayrimeşru anlaşma yani helal ile haram akitlerin arasındaki farkın aleniyetle gizliliğin teşkil ettiği ifade edilmiştir. Helal olan, def çalarak güfte okuyarak ilan edilendir. Gizlice, sessizce yapılan da zinadır. Zamanımızda eğlence ve duyular, radyo, teyp, video ve televizyon internet gibi vasıtalarla her günümüze ve hatta her yaşamımıza girdiği için, düğünlerin de o devirdeki gibi defli ve sesli duyurulmasında ısrar edilmeyebilir. Davetiyelerle veya başka vasıtalar ile de duyurulabilir, Üstelik günümüzde batı eksenli özentiler olduğu için caiz olan def ve ses yerine, caiz olmayan çalgı ve şarkılar kaim olmuştur. Bu sebeple dindar çevrelerde geliştirilen mevlütlü düğünlerimiz, zahirde sünnete zıt da görünse, şayanı tercih olmalıdır. Böylece pek çok menhiyatın önüne set çekilmiş olur. Yani haramlardan veya harama götürecek yollardan Müslümanın kaçınması esas kabul edilmiştir. Ama bu hadislerde vurgulanan husus ihmal edilmemeli: Düğünler alenî olacak, sesli olacak, ilan edilmiş olacak şekilde yapılmalıdır. Mevlütlü düğünler bu manayı yeterince ifa etmektedir. Yani nikâhta önemli olan duyurmaktır ‘’Bakın biz evleniyoruz. Bizi sokakta yan yana görürseniz yanlış anlamayın’’ demektir.
İLA YEVMİL KIYAME İSLAM VE YAŞAM DERGİSİSAYI 2
Mustafa Kuş
http://www.ilayevmilkiyame.com/2015/islam-da-dugun/
Dinimizde müzik haram mıdır?
Hiçbir sahabe ve İslam alimini müziği geçim kaynağı yaptığını hobi olarak hayatına soktuğunu göremezsiniz… Çünkü daima şüpheli olan şeylerden sakınmışlardır.
Şüpheliler dolayısıyla harama düşecekleri endişesine kapılmışlar ve uzak durmuşlardır.
Birazdan yazacağım yazıların hepsi kaynaktır muhalefet etmeden önce araştırılmış bir yazı olduğunu bilin ve sizde araştırın. Hiçbir sahabe tabiin ve mezhep imamı müziğe helal dememiştir. Araştırmak serbesttir.
Müzik haram mı helal mi şüphelenen kişiler var…
Peygamber Efendimiz müzik helaldir demedidigi icin helâl demeniz bu dine yeni bir fetva sokmak olur ki bu dini kendine uyarlamak değiştirmek olur..
Bu hadisi şerifi iyi okuyun…
Hadisi Şerif :
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah’ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir.”
Ravi : Hazreti Nu’man İbnu Beşir
Kaynak :Buhari, İman 39, Büyu 2, Müslim, Müsakat 107, (1599), Ebu Davud, Büyu 3, (3329, 3330), Tirmizi, Büyu 1, (1205), Nesai, Büyu 2, (7, 241)
Simanın caiz olduğu ve caiz olmadığı yerler vardır. Bazıları, kitaplardaki sima kelimesini çalgı olarak tercüme ettikleri için mubah çalgılar da var zannedilmektedir. Aşağıdaki yazıların tamamı İslam âlimlerinin kitaplarından alınmıştır. Nereden alındığı da sonunda yazılıdır. Kendimize ait tek cümle yoktur.
Aletsiz,çalgısız nağmeli sese sima denir. Çalgı aleti ile birlikte olan insan sesine gına [müzik] denir. Gına haramdır. (Dürr-ül mearif)
Lokman suresinin 6. âyetindeki lehv-el hadis ifadesini âlimler musiki, çalgı aleti olarak bildirmiştir. İbni Mesud hazretleri yemin ederek lehv-el hadis’ten kasıt, çalgı aleti ve musiki olduğunu söylemiştir. (Tefsir-i ibni kesir, Tefsir-i medarik) [İbni Mesud gibi büyük bir zata inanmayan cahillere ne denir ki?]
(Mevahib-i aliyye) ismindeki tefsirde, lehv-el hadis âyeti şöyle tefsir ediliyor:
Yalan hikayeler yazarak veya şarkıcı kadınlar tutup herkese ses nağmeleri dinleterek, Kur’an dinlemelerine engel olmaya çalışanlara Cehennem ateşini müjdele! (Mevâkib tefsiri)
Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Üçü hariç, her lehv bâtıldır.) [Deylemi]
Demek ki lehv, bir oyun, bir eğlence, bir çalgı olduğu için böyle buyuruluyor.
Müfessirler, İsra suresinin 64. âyetinde şeytana, (Vestefziz… bi savtike [Sesinle oynat]) demenin çalgı ile oynat demek olduğunu, bu âyetin, her çeşit çalgıyı haram ettiğini bildirmişlerdir. (Şeyhzade)
Müfessirler Enam suresinin 70. âyetini, (Dinlerini [şarkı ile, musiki ile] oyun ve eğlence haline sokanlardan uzak dur) şeklinde tefsir etmişlerdir.
(Şimdi siz bu söze [Kur’âna] mı şaşırıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz ve siz gafletle oynuyorsunuz.) [Necm 59-61]
Medarik tefsirinde entüm samidün ifadesi, (Kur’an okunduğunu işittikleri zaman onu dinletmemek için teganniye [şarkı türkü söyleyerek şamataya] başlarlar, oynarlardı) diye açıklanıyor. İbni Abbas ve Mücahid hazretleri de bu ifadenin şarkı olduğunu söylemiştir. (İgaset-ül-Lehfan)
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Peygamberin emrine uyun, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin, pis şeyleri haram kılar.) [Araf 157]
(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 3, 4]
(Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.) [Nisa 65]
(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]
(Kur’anı sana insanlara açıklayasın diye indirdik.) [Nahl 44]
Şimdi Resulullah efendimiz, yukarıdaki âyet-i kerimeleri nasıl açıklamışsa ona bakalım:
(İlk teganni eden şeytandır.) [Taberani]
(Sesini gına ile yükseltene şeytan musallat olur.) [Deylemi]
(Rahmet melekleri, ceres, [çan, zil, çıngırak] bulunan yere girmez.) [Nesai]
(Rahmet melekleri, köpek ve çan bulunan kafileye yaklaşmaz.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi]
(Ceres, şeytanın mizmarıdır.) [Müslim, Ebu Davud, Nesai] [Mizmar çalgıdır]
(Şarkıcı kadını dinlemek, yüzüne bakmak haramdır. Parası da haramdır. Kimin eti haramdan beslendi ise, ona Cehennem ateşi layıktır.) [Taberani]
(Bir zaman gelecek, ümmetimden bazısı, zinayı, ipek giymeyi, içki içmeyi, mizmarı [çalgıyı] helal addedecektir.) [Buhari]
(Musiki, zinaya yol açar.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41]
(Musiki, kalbde nifak hasıl eder.) [Beyheki]
(Suyun otu büyüttüğü gibi, şarkı, oyun ve eğlence kalbde nifakı büyütür. Allah’a yemin ederim ki, suyun otu büyüttüğü gibi, Kur’an ve zikir de, kalbde imanı büyütür.) [Deylemi]
(Rabbim bana içkiyi, kumarı, darbukayı ve şarkı söyleyen kadınları haram kıldı.) [İ. Ahmed]
(Resulullah çalgı aletleriyle para kazanmayı yasakladı.) [Begavi]
(Ümmetimden bazıları, içkilere başka isim vererek içerler. Şarkıcı kadın ve çalgı aletleriyle eğlenirler. Allahü teâlâ, onları yerin dibine batırır da domuzlar ve maymunlar kılar.) [İbni Mace]
(Şu beş şey zuhur ederse, ümmetimin helaki hak olur: Birbiriyle lanetleşme, içki içme, ipekli giyme, çalgılar ve erkeğin erkekle, kadının kadınla iktifa etmesi.) [Deylemi, Hâkim]
(Ben, mizmarları [çalgıları], putları yok etmek için de gönderildim.) [İ.Ahmed, Ebu Nuaym, İbni Neccar]
(İblis, yer yüzüne indikten sonra, ya Rabbi bana ev ver dedi. Hamamlar senin evin. Yemek istedi. Besmelesiz yenen yemekler senin denildi. Müezzin istedi. Mizmarlar [çalgılar] müezzinin denildi. Yazıların dövme, hadislerin yalandır. Resulün [elçin] kâhinler, falcılar, tuzağın da kadınlardır.) [İbni Ebiddünya, İbni Cerir]
(İblis, benim kitabım nedir dedi. Senin kitabın dövmedir, içeceğin sarhoşluk veren her içki, sadakatin yalan, müezzinin mizmarlar [çalgılar], mescitlerin de çarşılardır denildi.) [Taberani]
(İki ses, melundur: Nimete kavuşunca [mizmar]çalgı, musibete maruz kalınca feryat.) [Bezzar]
(Allahü teâlânın gazabına sebep olan şeyler: Acıkmadan yemek, uykusu yokken uyumak, tuhaf bir şey olmadan gülmek, musibette feryat etmek, nimete kavuşunca mizmar [çalgı çalmak].) [Deylemi]
(Şarkıcı ve çalgıcı kadınlar çoğalınca, içkiler her yerde içilince, yere batmalar görülecek, gökten taş yağacaktır.) [Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, İ.Ahmed]
(Şunlar gelmeden önce salih amel işlemekte acele edin. Sefihler başa geçmeden, güvenlik kuvvetleri çoğalmadan, hüküm rüşvetle satılmadan, adam öldürme hafife alınmadan, akraba ziyareti kesilmeden, Kur’an mizmarlardan okunmadan, Kur’anı şarkı gibi okuyanlar öne geçmeden.) [Taberani]
(Kur’an mizmarlardan okunduğu zaman ölebilirsen öl.) [Taberani]
(Kur’anı mizmarlardan [çalgı aletlerinden] okuyanlara Allah lanet eder.) [Müsamere]
(Şu 15 kötü haslet işlendiği zaman ümmetim belaya maruz kalır:
1- Ganimete hıyanet edilince
2- Emanetin ganimet sayılınca
3- Zekat cereme kabul edilince
4- Erkek karısına itaat edince
5- Evlat ana babaya isyan edince
6- Kişi, arkadaşına itaat edince
7- Babaya cefa edilince
8- Toplantılarda yüksek sesle konuşulunca
9- En rezil kimse iş başına geçince
10- Şerrinden korkulan kimseye ikram edilince
11- Her yerde içki içilince
12- Erkekler ipek giyinince
13- Şarkıcı kadınlar çoğalınca
14- Çalgı aletleri yayılınca
15- Sonra gelenler, önceki âlimlere lanet edip onları kötülediği zaman.) [Tirmizi]
(Gözün zinası [harama] bakmak, kulağın zinası [haram şeyleri] dinlemektir.) [Müslim]
İbni Hibban’ın bildirdiği hadis-i şerifte, Resulullah, develerin boyunlarındaki ceresleri [çanları] çıkarmıştır. Halbuki çan şehveti tahrik etmez. Çan bulunan yere rahmet melekleri girmiyor. Artık çalgıyı, çalgı aletlerini siz düşünün. Şeyh-ul-İslâm Ahmed İbni Kemal efendi hazretleri Kırk Hadis kitabında buyuruyor ki:
(Mizmarları kırmak ve hınzırları öldürmek için gönderildim) hadis-i şerifindeki mizmar, bütün çalgı aletleridir. Bu hadis-i şerif, her çeşit çalgıyı ve domuz eti yemeyi yasak etmektedir.
Hazret-i Ebu Bekir, iki küçük cariyenin tef çalıp şarkı söylediklerini gördü ve onları azarlayarak “Şeytanın çalgısını mı çalıyorsunuz?” dedi. (Buhari)
İbni Ömer hazretleri, ihramlı bir toplulukta şarkı söyleyen birine, “Allah senin ibadetini kabul etmesin” dedi. (İbni Ebid-dünya)
Enes bin Malik hazretleri, “En pis kazanç, şarkı ve çalgı aletleriyle kazanılandır” dedi. (İbni Ebid-Dünya)
İbni Abbas hazretleri, “Çalgı aletleri haramdır” dedi. (Beyheki)
Âişe validemiz, bir evde şarkı söyleyen birini görünce ona, “Yazıklar olsun sana. Bu şeytandır, bunu çıkarın dışarı” dedi ve onu çıkardılar. (Buhari)
Fudayl b. İyad hazretleri, “Müzik ve şarkı, zinanın teşvikçisidir” dedi. (İbni Ebid-dünya)
Şeyh Muhammed Rebhami hazretleri buyuruyor ki:
Saz, tanbur, def, ney ve diğer çalgı aletlerini çalmak, Allahü teâlânın emrini tutmamak olur. (Riyad-ün-Nasıhin)
İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
“Hakim-i Tirmizi’nin Nevadiru’l Usul adındaki kitapta rivayet ettiği hadis-i şerifte Resul-i Ekrem efendimiz, (Her kim şarkı sesine kulak verirse, onun ruhanileri dinlemesine izin verilmez) buyurdu. Oradakilerden biri tarafından, (Ya Resulallah, ruhaniler kimlerdir?) diye soruldu. Resulullah da, (Cennet ehlinin okuyucularıdır) buyurdu. (Muhtasar-ı Tezkire-i Kurtubi)
İmam-ı Birgivi hazretleri buyuruyor ki:
Saz dinlemekten kulaklarını korumalıdır. (Risale-i Birgivi)
Mezhepsiz İbni Teymiye bile, “Şarkı ve müzik, şeytani duyguları harekete geçiren en etkili unsurlardan biridir” demiştir. (Mecmu-ul Fetava)
Şarkı, Kitap ve Sünnetle yasaklanmıştır. (İmam-ı Kurtubi)
Şarkı ve müzik aletlerinin haram olduğu konusunda icma vardır. (İbni Salâh)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Ziyaeddin-i Şami, Mültekıt kitabında (Hiçbir âlim, teganniye mubah demedi) buyurdu.(m. 266)
Kur’an-ı kerimi musiki perdelerine uydurarak okumak haramdır. (Bezzâziyye)
Çalgı çalmanın haram olduğu, icma ile bildirildi. (Makamat-ı Mazheriyye)
Çalgı çalarak veya oyun arasında Kur’an okuyan kâfir olur. (Tergib-üs-salât)
İmam-ı Münavi hazretleri (Nikahı herkese duyurun! Bunun için de, camide yapın ve def çalın) hadis-i şerifini açıklarken, (Mescitlerde def çalınmaz. Hadis-i şerif, mescid dışında çalınmasını, mescitte yalnız nikah yapılmasını emrediyor) diyor. (Hadika)
Camide def çalmak günah olunca, başka çalgının camide çalınması hiç caiz olmaz. Kadınların düğünlerde def çalması caizdir. (Redd-ül Muhtar)
Şimdiki tarikatçıların yaptıkları gibi, dönmek, dümbelek, ney, saz çalmak haramdır. (Tahtavi şerhi)
Teganni ile okuyan bir imamın arkasında kılınan namazın iadesi gerekir. (Halebi)
Kur’an-ı kerimi, Arap şivesine uygun, tecvid ile ve güzel ses ile okumalıdır. Ebu Davud’daki hadis-i şerifte, (Kur’anı güzel sesle okuyun) buyuruldu. Yani “Allah’tan korkarak okuyun” demektir. Bu da, tecvid ilmine uyarak okumakla olur. Yoksa, harfleri, kelimeleri değiştirerek, manayı, nazmı bozarak teganni ile okumak haramdır. (Berika)
Teganni haramdır. (Tıbb-ün-nebevi)
Kur’an-ı kerimi teganni ile okumak ve dinlemek haramdır. Burhâneddin-i Mergınânî buyurdu ki:
Kur’an-ı kerimi teganni ile okuyan hâfıza, ne güzel okudun diyen kimsenin imanı gider. Tecdîd-i iman gerekir. Kuhistânî de, böyle yazmaktadır. (Dürr-ül-müntekâ)
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Eğlence veya para kazanmak için başkalarına şarkı söylemek, sözbirliği ile haramdır. Çalgı ile raks etmek büyük günahtır. Sıkıntısını gidermek için kendi kendine şarkı söylemek günah değildir. Çalgı olarak, yalnız kadınların düğünlerde def çalması caizdir. (Redd-ül-Muhtar)
Fısk ve içki içilen yerlerde çalgı çalmak ve bunu dinlemek haramdır. Resulullah çobanın kavalını işitince, parmakları ile mübarek kulaklarını kapadı ise de, yanında bulunan Abdullah bin Ömer’e kulaklarını kapamasını emretmedi. Bu da, elde olmadan duymanın haram olmadığını göstermektedir. Çalgıyı, içki, oyun ve kadın bulunan yerlerde keyif için çalmak haramdır. Bayramda, savaşta, hac yolunda, sahurda, düğünlerde ve askerlikte davul çalmak da caizdir. [Okullarda, millî ve siyasi toplantılarda bando, mızıka, mehter marşı çalmak caizdir.] (Hadika)
Def, tambur ve her çeşit çalgıyı evinde, dükkânında bulundurmak, kendisi kullanmasa bile, satmak, hediye etmek, ariyet veya kiraya vermek günahtır. (Berika)
Sadece mehter marşında çalınan müzik aletlerini satmak caiz olur.
Tasavvuf müziği diye bir şey yoktur. Müzik, nefsin gıdası, ruhun zehiridir, kalbi karartır. (Dürr-ül mearif)
İlahileri çalgı ile, ney çalarak okumak bid’attir. Harama helal diyen ve haramı ibadete karıştıran kâfir olur. (S.Ebediyye)
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Resulullah efendimiz, geldiği bir evde, küçük zenci kızları [cariyeler] def çalıp şarkı söylüyorlardı. Şarkıyı bırakıp, Resulullahı övmeye başladılar. Resulullah efendimiz, (Onu bırakın, oyun arasında beni övmeyin. Beni övmek [mevlid, ilahi] ibadettir. Eğlence, oyun arasında ibadet caiz değildir) buyurdu. (Kimyayı Saadet)
[Bazıları, bu hadis-i şerife istinaden kadınların şarkı söylemesinin ve çalgının caiz olduğunu söylüyorlar. Şarkı söyleyenler cariye idi. Cariyenin avret yeri erkeğinki gibidir. Sesi de avret değildir. (İhya)]
Her çeşit çalgı dinlemek haramdır. (Fetava-i Bezzaziyye, Hadika, Ahlak-ı alaiyye)
Müzik bütün dinlerde büyük günahtır. (Dürr-ül-münteka)
İncilin yasakladığı müziği, sonradan papazlar Hıristiyanlığa soktu. (Mevahib-i ledünniyye şerhi Zerkani)
Müzik kelimesi, yunanlıların büyük putları olan Zeüs’ün kızları sayılan Mousa (Müz) denilen 9 heykelin adından hasıl olmaktadır. Bozuk dinler, kalbleri ve ruhları besleyemediği için, müziğin, her çeşit çalgı sesinin nefslere hoş gelmesi, nefsleri beslemesi ruhani tesir sanıldı. Bugünkü batı müziği, kilise müziğinden doğdu. Bugün yeryüzünü kaplayan bozuk dinlerin hemen hepsinde, müzik, ibadet halini almıştır. Müzik ile, her çeşit çalgı ile nefsler keyiflenmekte, şehvani, hayvani arzular kuvvetlenmektedir. Ruhun gıdası olan, kalbleri temizleyen ve nefsleri ezip, haramlara olan arzularını yok eden, ilahi ibadetler unutulmaktadır. Müzik, her çeşit çalgı, insanları, alkolikler ve morfinmanlar gibi gaflet içinde, uyuşuk yaşatmaktadır. Böylece, nefsleri azdırarak, sonsuz saadetten mahrum kalmasına sebep olmaktadır. İslam dini, insanları bu felaketten korumak için, müziği kısımlara ayırmış, zararlı olanlarını haram kılmış, yasak etmiştir. (S. Ebediyye)
Hadisi Şerif :
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)buyurdular ki: “Melekler, içinde köpek ve çan bulunan kafileye arkadaşlık etmezler.” (Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Çan şeytanın mizmarları (çalgılarıdır).” Ebu Davud’un bir diğer rivayetinde: “Melekler, içerisinde kaplan derisi bulunan kafileye refakat etmez” buyurmuştur.)
Ravi : Hazreti Ebu Hüreyre
Kaynak :Müslim, Libas 103, (2113, 2114), Ebu Davud, Cihad (2555, 2556), Tirmizi, Cihad 25, (1703)
Hadisi Şerif :
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)buyurdular ki: “Ümmetimden bir kavim, ferci (zinayı), ipeği, içkiyi, çalgıyı helal addedecektir. Bir kısım kavimler de bir dağın eteğine inecekler. Onların sürüsünü, çoban sabahları yanlarına getirecek. (Fakir) bir adam da bir ihtiyacı için yanlarına gelecek. Onlar adama: “Bize yarın gel!” derler. Bunun üzerine Allah onları geceleyin yakalayıverir ve dağı tepelerine koyarak bir kısmım helak eder. Geri kalanları da mesh ederek kıyamete kadar maymun ve hımırlara çeuirir.”
Ravi : Hazreti Ebu Amir el-Eş’ari
Kaynak :Buhari, Eşribe 6
Hadisi Şerif :
Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) (bir gün): “Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belanın gelmesi vacib olur” buyurmuşlardı. (Yanındakiler): “Ey Allah’ın Resulü! Bunlar nelerdir?” diye sordular. Aleyhissalatu vesselam saydı: 1- Ganimet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden bir meta haline gelirse. 2- Emanet (edilen şeyleri emanet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar) ganimet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine helal) kıldıkları zaman. 3- Zekat (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telakki ettikleri zaman. 4- Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği, 5- Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı, 6- Mescidlerde (rıza-yı ilahi gözetmeyen husumet, alış-veriş, eğlence ve siyasata vs. müteallik) sesler yükseldiği zaman. 7- Kavme, onların en alçağı (erzel) reis olduğu, 8- (Devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba) kişiye zararı dokunmasın diye hürmet ettiği, 9- İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği, 10- (San’at, bale, konser gibi çeşitli adlar altında, bar, gazino, dansing ve salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi çeşitli vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği, 11- Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgarı, [(zelzeleyi), yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) veya gökten taş yağmasını, (hazfı)] bekleyin.”
Ravi : Hazreti Ali radıyallahu anh
Kaynak :Tirmizi, Fiten 39, (2211)
Bunca İslami Kaynak varken Müziğe helal diyene onu geçim aracı olarak görenlere acırım…
Hazırlayan: Mustafa Kuş
http://www.ilayevmilkiyame.com/2014/islam-da-muzik/