9 Mart 2019 Cumartesi

KIRK HADİSTE MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİ



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ

KIRK HADİSTE MÜSLÜMAN ŞAHSİYETİ

İslâm, bizlere hayatımızın her alanında müslümana yakışır bir şahsiyete sahip olmamızı emretmektedir. Dinimizin yegâne gayesi de fertlere İslamî bir şahsiyet kazandırarak örnek bir toplum meydana getirmek, onları güzel ahlâk sahibi yapıp dünya ve ahirette mutlu olmalarını sağlamaktır. Bütün peygamberlerin gönderiliş sebebi de budur. 

Zira İslâm dini, baştan sonra güzel ahlâktan ibarettir. Ahlâkı en güzel şekliyle temsil eden de Muhammed Mustafa’dır (sallallâhü aleyhi ve sellem). 

Yüce Allah, onu en güzel hasletlerle süslemiş, sonra da insanlığa örnek olarak göndermiş ve şöyle buyurmuştur: 

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

“Allah’ın resûlünde sizin için güzel örnekler vardır” 

Şu ilâhî hitap da onun ne denli büyük bir ahlâka sahip olduğunu bildirmektedir: 

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ

“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin” 

Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) de güzel ahlâki tarif, talim ve tatbik ederek gönderiliş sebebini şu mübarek hadisiyle de beyan etmiştir: 

“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” 

Nitekim “Müslüman kimdir?” sorusuna cevabı da şöyle olmuştur: “Müslüman, insanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir.” - 

Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Mes'ûd, Muaz b. Cebel, Ebu'd-Derda, İbn Ömer, İbn Abbas, Enes b. Mâlik, Ebu Hureyre, Ebu Saîd el-Hudrî’nin (r.a) her birisinden çok sayıda senedle, çok çe¬şitli şekillerde rivayet edildiğine göre Allah Rasulü (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: 

"Ümmetime kim dini ile alakalı kırk hadis ezberletirse, Allah (c.c) o kimseyi kıyamet gününde fakihler ve âlimler gru¬buna dâhil eder.” 

Başka bir rivayette, "Allah (c.c) onu fakih âlim olarak diriltir." 

Ebu’d-Derda’nın (r.a) rivayetinde "Kıyamet günü ben o kimse için şahit ve şefaatçi olurum.” 

İbni Mes'ûd'un (r.a) rivayetinde: ”Ona cennetin kapıların¬dan hangisinden istersen gir denilir.” 

İbn Ömer'in (r.a.) ri¬vayetinde ise: "O kimse âlimler grubunda yazılır, şehitlerle birlikte haşrolunur.” denilmektedir. 

İslâm, bizlere Peygamberimiz vasıtasıyla gönderilmiştir. Allah Rasulü (sallallâhü aleyhi ve sellem) hem dinin tebliğ edicisi, Kur’an’da belirtildiği üzere hem de gerektiğinde kural koyucusudur. O, dini yaşayarak göstermiş, kıyamete dek bütün müslümanlar için örnek teşkil etmiştir. Bu yüzden O’nun hayatı, emirleri ve sözleri bizim için vazgeçilmez bir rehber niteliği taşır. Hadis-i şerifler O’nun hayatını, emir ve yasaklarını, tavsiyelerini barındırdığı için çok mühimdir. Yazımızın başında verdiğimiz hadis-i şerifte Allah Rasulü (sallallâhü aleyhi ve sellem) kırk hadis öğrenen kişiyi ve onları başkalarına öğretenleri müjdelemiştir.

Hadis-i şerifler dinimizin bütün yönlerini Allah Rasulü (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in dilinden bize aktarır. İmandan ihlâsa, ibadetlerden temizliğe, aile içi ilişkilerden toplum içindeki davranışlara, vatandaşlık görevlerinden yöneticilere tavsiyelere kadar İslâmî hayatın bütün yönleri hadis-i şerifler içinde yer alır.

Allah Rasulü’nün sözleri, yaptıkları ve çeşitli durumlar karşısındaki tavırları demek olan hadisler İslâm’ın ilk yıllarından itibaren kaydedilmiş, sonraki dönemlerde bunlar derlenerek hadis külliyatı oluşturulmuştur. Hadis âlimleri tarafından yapılan titiz çalışmalar sonucu hadisler sınıflandırılmış, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) efendimize aidiyeti şüpheli olanlar ayıklanmıştır.

Hadis-i şeriflerle meşgul olanlar bilir ki, Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)’den aktarılan her söz kalbimize ferahlık verdiği gibi yolumuzu aydınlatır, ufkumuzu genişletir. Bu yüzden hadis öğrenen kimse Sünnet-i Seniyye’den pek çok hususu öğrenmiş olur. 

Fahr-i Kâinat s.a.v. Efendimizin yazının başında zikrettiğimiz müjdesini bu noktadan hareketle anlayabiliriz. Sünnet’in hayata aktarılması ve İslâm ahlâkının herkesçe benimsenmesi için Allah Rasulü bu kısa yolu işaret ve teşvik etmiştir.

Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in bu sözü sahabilerin hadis rivayetine rağbetini artırmış ve hadis yazıcılığı içinde de özel bir alan oluşturmuştur. Bu alan “40 hadis” yazma geleneğidir. Bu gelenek o kadar yaygınlaşmıştır ki geçmişten günümüze binlerce âlim bu müjdeye mazhar olmak için kırk hadis derlemiş yahut derlenmiş kırk hadisi şerh etme, açıklama yoluna gitmiştir.

Kaynaklarda belirtildiğine göre ilk kırk hadis derleyen kişi Abdullah İbn Mübarek hazretleridir. “El-Erbaûn” (kırk) isimli bu eser, daha sonra yazılacak 40 hadis derlemelerine öncülük etmiştir. Arapça ‘erbaûn’, Farsça ‘çihil’ ve Türkçe ‘kırk’, bu derlemelere isim olmuştur. 

Eserlerin isimleri genelde aynı olmakla birlikte içerdiği hadisler derleyiciye göre değişmektedir. Kimi itikat ve ahiret; kimi fıkıh ve dinî hükümler, kimi zühd, ahlâk ve nefs terbiyesi; kimi zikir, dua ve kimileri de Kur’an surelerinin ve ibadetlerin fazileti konularındaki hadisleri derlemişler ve ‘kırk hadis’ oluşturmuşlardır. Bazı âlimler de kudsî hadislerden kırk hadis oluşturmuşlardır. Hadis öğrenmek için dolaşan muhaddisler de gezdikleri şehirlerden “Buldâniyye” adıyla kırk hadisler meydana getirmişlerdir. 

Bir kırk hadisle yetinmeyip birden fazla kırk hadis oluşturan âlimler de vardır. Mesela meşhur hadis hafızı Askalânî‘nin on bir adet kırk hadis eseri bulunmaktadır. Son devir âlimlerinden Yusuf Nebhânî ise klasik kaynaklardan faydalanarak farklı konularda kırk adet ‘kırk hadis’ eseri meydana getirmiştir. Yine son devir âlimlerimizden Ömer Nasuhi Bilmen’in de “10 Kere 40 Hadis” adlı güzel bir derlemesi vardır. 

Kırk hadis derleyicileri arasında Beyhakî, İsfehânî, Münzirî, Nesâî, Sülemî, Zehebî ve Nevevî gibi meşhur âlimler de vardır. Hatta İmam Nevevî rh.a.’in eseri benzerleriyle kıyaslanamayacak derece şöhrete kavuşmuş ve sonraki yüzyıllarda birçok önemli alim bu eseri şerh etmiştir. 

Tasavvuf erbabı arasında da kırk hadise önem verilmiş ve birçok tassavuf büyüğü derleme yapmış ve hadisleri açıklamıştır. Bu açıklamalar tasavvufî olduğu için ayrıca önemlidir. Şâh-ı Nakşibend k.s. hazretlerinin halifesi Yakub Çerhî hazretlerinin ahlâk konulu hadisleri derleyip açıkladığı eser bunlardan biridir. Yine Osmanlı dönemi tasavvuf büyüklerinden Cemal Halvetî hazretleri üç farklı kırk hadis eserini şerh etmiştir. İsmail Hakkı Bursevi hazretlerinin de bir kırk hadis şerhi vardır. Bu sahada eser vermiş âlimlerin hepsini burada saymak mümkün değildir. Fakat bu rağbetin sebebi üzerinde durabiliriz. 

Kırk hadis yazma geleneğine uyan âlimlerin amacı bir eser meydana getirmek ve bu silsileye dâhil olmak değil elbette. Kırk hadis derleyip açıklama yazanların gayesi Allah Rasulü (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in müjdesine nail olmak ve Müslümanlar arasında Sünnet’in yaygınlığını artırmaktır.

Kırk hadislerden Arapça bilmeyenlerin de yararlanması için bu eserler farklı dillere de tercüme edilmiştir. Özellikle Farsça ve Türkçe tercümelerin sayıları yüzleri bulmaktadır. Bütün bu çabalardan da anlaşılmaktadır ki Allah Rasulü (sallallâhü aleyhi ve sellem) mübarek sözleriyle yolu göstermiş ve binlerce âlim de bu çağrıya kulak vermişlerdir.

Bugün hadisleri anlamaya, anlatmaya ve işaret edilen doğru yolda yürümeye her zamankinden çok ihtiyacımız var. Hızla yozlaşan ahlâkî değerleri korumak için Ahlâk Peygamberi’nin sözlerine mübarek emir ve tavsiyelerini baş tacı etmemiz, onlarla bereketlenmemiz gerekiyor. 

Hadis’i Küçümsemek Mümkün Mü?

Günümüzde bir takım insanlar var. Bunlar hadisleri pek dikkate almazlar. Hatta çoğu zaman da reddederler. Sünneti kabul etmezler. İslam’ı anlama konusunda, Allah Rasulü’nü (sallallâhü aleyhi ve sellem) ve hadisleri devreden çıkarmak isterler. Sünnet’siz bir İslami hayatın mümkün olabileceğini savunurlar.

Onlarca da malumdur ki, şayet hadisler ve Sünnet olmasaydı Kur’an, uygulanması genelde mümkün olmayan bir halde kalırdı. En basitinden bir örnek vermek gerekirse, dinimizin beş temel şartından, kelime-i şehadetten sonraki dört tanesinin mahiyeti bir türlü anlaşılamazdı. Namaz, Zekât, Oruç, Hac mefhumlarının ne olduğu tam olarak öğrenilemezdi.

Namazın kelime manası dua demektir. Namazın kıyam, kıraat, rükû, secde ve ka’deden oluşan özel bir ibadet olduğunu, ancak Rasulullah’ın Sünnetinden anlayabiliyoruz. Aynı şekilde, zekâtın kelime manası temizlenmek demektir. Bundan kastedilenin, malın kırkta birinin fakirlere verilmesi şeklindeki özel bir mali ibadet olduğunu sadece Sünnet’ten öğrenebiliyoruz. Haccın rükün ve adabını, orucun ahkâmını ayrıntılı olarak bize Sünnet haber veriyor. Diğer ibadetler için de aynı şey söz konusu.

Şimdi, hadisleri küçümseyen birileri kalkıp da kendine göre ahkâm yürüterek, “bu hadisler de ne oluyor, bize Kur’an İslamı yeter” derse, onun dünyasındaki namazın, zekâtın, orucun ve haccın ne olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Onun düşünce dünyasındaki İslam, Allah Rasulü’nün düşüncesindeki İslam’dan ne kadar uzaktır!

Sonuç olarak şunu söylüyoruz: Hadisler olmasaydı bu dinin büyük bir kısmı anlaşılamazdı. Onları toptan reddetmek veya küçümsemek, bu dinin büyük bir kısmını reddetmek veya küçümsemek demektir. 

Kur'ân-ı Kerîm'i anlamada, karşılarına çıkan meseleleri çözmede kılık-kıyafet, yeme-içme, günlük ömrünü tanzîm ve değerlendirme vs. her hususta ilk müracaat kaynağı, yegâne hakem sünnettir. Aralarındaki ittifak sünnete, ihtilâf sünnete, kavga varsa o da sünnete, sünneti anlayışlarına dayanır. Bir hadîsin tek kelime ve hatta tek harfinde düştüğü tereddüdü çözmek için günlerce, haftalarca süren meşakkat ve tehlikelerle dolu seyahatlere çıkacak kadar sünnete kıymet vermek. Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem)'ın kavunu ne şekilde yediğine dair rivâyet bulamadığı için kavun yemekten vazgeçecek kadar sünnete bağlılık fetva ve görüşleri, arkadan gelen nesillerce mezheb olarak taklid edilecek olan kimselerde, sünnete olan bu teslimiyet, ziyâdesiyle ehemmiyetlidir. 

1. Hadis

Mümin İyi Niyetlidir

“Hiç şüphesiz yapılan işler niyetlere göre (değer kazanır ve Allah katında geçerli) olur. Herkese niyetinin karşılığı verilir.” 

Niyet, “kalbin bir konuda verdiği karar ve gösterdiği azim’dir. Bütün amellerde hüküm kalpteki niyete göre verilir. Sadece sözle yapılan bir niyet geçerli değildir. Çünkü niyet kalbin amelidir. Dil ise ancak bir tercüman hükmündedir. Niyetin doğru ve geçerli olması için kalbin Allah için karar vermesi gerekir. Ayrıca Cenâb-ı Hak, sûret ve şekillere, tarz ve biçimlere, güzellik ve davranışlara bakmaz; kalpteki niyete bakar. Kulun kalbinde sakladığı niyete göre tecelli eder.

Evet, insanlar kalıba, Allah Teâlâ kalbe bakar. Bunun için her mümin kalbini ve kalbindeki niyetini kontrol etmelidir. Zira her amel, niyetle başlar ve niyete göre sonuçlanır. Bütün ameller niyetlere göre salih olur, fâsit olur, makbul olur, reddedilir, sevap verilir veya sevap verilmez.

Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) bir hadisi kudsi de şöyle buyurmaktadır:

"Ulu Allah hem iyilikleri ve kötülükleri yaratmış ve hem de onları açıkça belirterek birbirinden kesin çizgilerle ayırmıştır. Herhangi bir iyiliği kafasına koyup da yapmayan kimseye, Ulu Allah nezdinde tam bir iyilik yazar. Kişi kafasına koyduğu iyiliği yaptığı takdirde ise Allah, yedi yüz ve daha yükseklere kadar çıkabilen katlarla o kulun defterine nezdinde iyilik sevabı yazar. Buna karşılık eğer kişi kafasına bir kötülük kor da onu yapmazsa Allah o kula nezdinde yine bir iyilik sevabı yazar. Kul kafasına koyduğu kötülüğü işlerse o zaman Allah defterine (sadece) terk bir kötülük yazar." 

Menkıbe

Anlatıldığına göre, İsrailoğulları içinde abid biri vardı. Halkın büyük bir açlık ve kıtlık çektiği sırada, yolda giderken büyük bir kum tepesine rastladı ve kendi kendine şöyle dedi: 

-Eğer şu kum yığını yiyecek olsaydı, onu şu insanlara dağıtır açlıklarını giderirdim!

Bunun üzerine Cenab-ı Hak zamanın peygamberine şöyle vahyetti: 

-Falan kişiye git ve de ki “Allah Teâlâ (c.c) senin sadaka verme niyetini kabul buyurdu. Senin bu güzel niyetini mükâfatlandırdı; şayet o kum yığını un olsaydı onu dağıttığında elde edeceğin sevab amel defterine yazılmıştır!” 

Bir amelin “ibadet” hususiyetini kazanması niyete bağlıdır. Güzel bir niyetle basit işler ibadete dönüşür. Kötü bir niyetle büyük işler ibadet olmaktan çıkar. Az bir amel güzel bir niyetle büyük sevap kazandırır. İbadet olmayan işler, iyi niyetle ibadete dönüşür. Mesela yemek yiyen bir kimse, bu gıdalardan elde edeceği kuvvetle ibadet edeceğini düşünürse, yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Ticaretini yapan bir kimse, işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi, onları aldatmamayı düşünürse, hem para hem de sevap kazanabilir.

Gavs-ı Sâni (k.s) hazretleri de bu konu üzerinde çok durmakta ve sık sık şu uyarıyı yapmaktadır: “Sizler niyetinizi Allah için güzel yapın, her işiniz güzel olur, güzel sonuç verir. Kulun güzel niyetini Allah bilsin yeter.” 

Yine Gavsımız (k.s), niyet konusunda şöyle buyurdular: “Bir insan sabah kalkınca, güzelce abdestini alsa, evinden işine giderken: “Ya Rabbi, sen Rezzâk-ı mutlaksın/bütün yaratıkların rızkını verensin. Biz çalışsak da çalışmasak da sen bizim rızkımızı verirsin. Lakin rızık için çalışmayı bize sen emrettin. Biz senin emrine uyup rızkımızı aramaya, kazanmaya gidiyoruz.” diyerek niyet etse ve bu niyetle işe başlasa, bütün gün boyunca başını secdeden kaldırmayıp nafile namaz kılan kimse gibi sevap kazanır. İnsan için bunu yapmak çok kolaydır. Bu sevabı kazanmak için güzel niyet etmek yeterlidir.”

Güzel niyetin güzel sonuç vermesi, amelin salih olmasına bağlıdır. Kötü amelde iyi niyet olmaz. Haram bir iş, iyi niyetle helal olmaz, yapana fayda vermez. 

Münafık kimse, görünüşte güzel işler yapabilir; namaz kılar, hacca gider, sadaka verir, zikir çeker, fakat niyeti Allah rızası olmadığı için bunların bir faydasını göremez. Hatta bütün yaptıkları azap sebebi olur. Bu, münafıklığın cezasıdır.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ‘’Cennetlikler cennette, cehennemlikler de cehennemde, ancak niyetlerinden dolayı ebedî kalırlar!’’

Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ‘’Muhakkak ki Allah Teâlâ, suretlerinize ve mallarınıza değil, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.’’ Allah Teâlâ kalplere, niyet'in yeri olmasından dolayı bakar.

Kul güzel ameller işlediğinde melekler onları mühürlü sayfalar içerisinde yükseltip götürürler ve Allah'ın huzuruna koyarlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- Şu sayfayı atınız! Zira içindeki amelle benim rızam kastedilmemiştir.

Sonra meleklere seslenir:

- O kul için şunu yazınız. O kul için bunu yazınız!

- Ey rabbimiz! O bunların hiç birini işlemedi ki?!

- İşlemedi, fakat niyet etti! 

Enes b. Mâlik'in rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) Tebük seferine giderken şöyle buyurmuştur:

“Medine'de kalan bazı kimseler vardır ki aşmış olduğumuz her vadi ve kâfirleri kızdırmak maksadıyla attığımız her adım, yaptığımız her harcama, katlandığımız her yorgunluk ve çektiğimiz her açlık için, Medine'de oldukları hâlde onlar için de bir sevap yazıldı!” 

Sahâbe-i kirâm; “Ey Allah'ın Resûlü! Bu nasıl olur?” diye sordular. 

Resûl-i Ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Onlar mazeretleri sebebiyle bizimle birlikte gelemediler; niyetleri bizimle birlikte olmaktı, bunun için kazandığımız sevaba ortak oldular!" 

Diğer yandan şehit olmayı samimi olarak isteyen kimsenin, evinde normal yatağında ölmesi halinde de şehitler zümresine dâhil olacağı hadis-i şeriflerle sabittir.

İbnu Mesud (r.a) şunu anlatır: "Resulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) ’in yanında şehidlerden söz edildi; bunun üzerine buyurdular ki: “Benim ümmetimin şehidlerinin çoğunluğu yataklarında ölenler arasındandır. Cephede savaş esnasında öldürülen nice kişiler vardır ki Allah’u Teâlâ onların niyetlerini çok iyi bilmektedir!" 

Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Her kul öldüğü hâl (niyet) üzere diriltilir." 

Hz. Ömer b. el-Hattap (r.a): "Amellerin efdali, Allah'ın farzlarını eda, haramlarından kaçınmak ve Allah katında sadık niyettir" buyurmuştur.

Salim b. Abdullah Ömer b. Abdülazize yazdığı mektupta "Bilmiş ol ki, Allah Teâlâ’nın kuluna yardımı niyeti nispetindedir. Kimin niyeti tam olursa Allah'ın ona olan yardımı da tam olur. Niyeti ne nispette eksilirse Allah'ın yardımı da o nispette azalmış olur.’’

Menkıbe

Müridlerden biri hakkında şöyle rivayet edilir: Bu mürid, âlimleri dolaşır ve onlara şu soruyu sorar: 

“Ben, gece ve gündüzün bir anını bile Allah Teâlâ için ibadet etmeden geçirmek istemiyorum. Kim, işlediğim takdirde bir an bile Allah Teâlâ'ya ibadetten geri kalmayacağım bir ameli bana gösterebilir?”

Bu müride şöyle cevap verirler: 

“Sen aradığını zaten bulmuşsun! Gücün yettiği zaman amel et; gücün kesildiğinde ya da ameli bıraktığında tekrar amel işlemeye niyetlen; çünkü hayırlı ameli işleme niyeti taşıyan kişi onu yapan gibidir!” 

Bilal b. Sa'd: "Kul, müminim dediği vakit, Allah Teâlâ ameline bakmadan onu bırakmaz. Amel ettiği vakit, verasına (takvalığına) bakar, vera sahibi olunca da niyetine bakar, niyeti de halis olursa artık diğer kusurlarını Allah Teâlâ düzeltir.’’

Evet, müminin her şeyi Allah içindir. Allah için giyinir, Allah için yer, Allah için içer ve Allah için uyur. Dolayısıyla mümin amele başlamadan önce niyetini kontrol etmeli, amelini emredildiği gibi ihlâsla yapmalıdır.

Gavs-ı Sani Hz.leri (k.s): "Biz bir amel yapacağımız zaman önce niyetimizi düzeltiriz, sonra o ameli yaparız." buyurmuştur. Bir mürşit böyle tedbir alırsa, bizim ne kadar daha dikkatli olmamız gerektiğini iyi anlamak lazım.

Şah-ı Hazne (k.s) hazretleri de "Yaptığım her işte niyetimi Allah rızasına uygun olarak düzeltmeden o işi yapmam. Yaptığım her işi murad-ı İlahiye uydurur, ondan sonra yaparım." buyurmuştur.

Menkıbe

İmamı Gazâlî Hazretleri Allah dostlarından birinin şöyle anlattığını naklediyor: 

“Vaktiyle deniz savaşına çıkmıştık. O gün orada bulunanlardan biri, bir torbayı satılığa çıkardı. Kendi kendime, ‘şu torbayı satın alayım, savaş sırasında faydalanırım, memleketime dönünce de yüksek fiyatla satarım’ diye düşündüm. Bu niyetle torbayı satın aldım.

O gece rüyamda iki melek gördüm. Savaşan insanların niyetlerine göre amellerini yazıyorlarmış; meleklerin biri söylüyor, diğeri onu yazıyordu. Askerlerin kimisini seyahat, kimisini gösteriş, bir kısmını ticaret, bazılarını da Allah rızası için sefere katılmışlar, diye yazdılar. Sonra o melek bana döndü:

“Bunu da tüccar olarak yaz!” dedi. Ben:

“Allah! Allah! Ben tüccar değilim, ticaret malım da yok, ben gaza niyetiyle yola çıktım” dedim. Melek:

“Sen, dün bir torba satın alıp, savaş dönüşü onu kârı ile satmayı düşünmedin mi?” dedi.

Ben nasıl ağlıyordum! Bir yandan da:

“Sakın beni tüccar olarak yazmayın, ben cihat etmek niyetiyle bu gazaya katıldım” desem de o melek, arkadaşına şöyle diyordu:

“Şöyle yaz: Gazâ için çıkmış, sonra kâr etmek için bir torba satın almıştır. Allah Teâlâ hükmünü verir!” 

Dâvud et-Tâî ise şöyle demiştir: ‘’İyi insanın niyeti takvadır. Onun bütün azaları dünyaya yapışsa bile, niyeti bir gün kendisini mutlaka doğruya iletecektir. Cahilin durumu ise bunun tam aksinedir.’’

Seleften bir zat şöyle demiştir: ‘’Nice küçük amel vardır ki niyet onu büyütür nice büyük amel de vardır ki niyet onu küçültür.’’

Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: ‘’Sizin ameli öğrendiğiniz gibi selef de amel için niyeti öğreniyorlardı.’’

İnsanların düşmanı olan şeytan, kullar üzerinde ilk olarak hâkimiyetini, niyetleri ifsat etmek suretiyle kalp üzerinde kurar. Kulun niyetinde bir tamahkârlık, bir değişiklik meydana geldiği anda hemen ona şeytan musallat olur. Aynı şekilde, kulun doğruluktan ve istikametten saptığı ilk nokta da niyette zaaf göstermesidir. Niyette zayıflama olunca nefis kuvvetlenir ve nefsin arzuları kendisine yer bulur.

Amellerin direği niyetlerdir. Bu bakımdan amel, hayır olabilmesi için niyete muhtaçtır. Niyet de her ne kadar birtakım mânilerden dolayı kendisine göre amel etmek zor olsa da aslında bir hayırdır.

2. Hadis

Mümin İhlâslıdır

“Dininde ihlâslı ol. İhlâs ile yapılan az amel bile sana yeter.” 

3. Hadis

Mümin Bilgilidir

“Allah kimin hakkında hayır dilerse, onu dinde fakih/anlayış sahibi yapar.” 

4. Hadis

Mümin Dikkatlidir

“Helâl şeyler de haram şeyler de belli ve açıktır. Ancak bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır; insanların çoğu onları bilmezler. Kim bu şüpheli şeyleri terkederse dinini ve şerefini (kötülüklerden) temiz tutmuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi, onun da haramın içine düşmesi muhakkaktır. Dikkat edin! Her sultanın özel korumaya aldığı bir yasak bölgesi vardır. Unutmayın ki Allah’ın yeryüzündeki korumaya aldığı yasak bölgesi de haramlardır. Şunu iyi bilin ki insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa bütün vücut iyi olur. Şayet o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” 

5. Hadis

Mümin Ölçülüdür

“İsraf veya kibir karışmadıkça yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz.” 

6. Hadis

Mümin Mesuldür

“Dikkat ediniz! Her biriniz birer çobansınız ve her biriniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. İnsanları yöneten idareci bir çobandır ve idaresi altında bulunanlardan sorumludur. Erkek, aile halkının çobanıdır, o da eli altındakilerden sorumludur. Hizmetçi efendisinin malı için bir çobanıdır, o da o malların korunmasından sorumludur. Dikkat edin! Hâsılı her biriniz birer çobansınız ve her biriniz çobanlık yaptığınız şeylerden sorumlusunuz.” 

7. Hadis

Mümin Nefsiyle Cihad Edendir

“Asıl mücahid, nefsiyle cihad edendir.” 

8. Hadis

Mümin Zamanı Değerlendirir

“Şu iki nimet hakkında insanların çoğu aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit.” 

9. Hadis

Mümin Takvalıdır

“Her nerede olursan ol Allah’tan kork.” 

10. Hadis

Mümin Tövbekârdır

“Her âdemoğulları hata eder. Hata edenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir.” 

11. Hadis

Mümin Yumuşak Huyludur

“Rıfk/yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa, mutlaka onu süsler ve güzeller. Bir şeyden de çekilip alınırsa, mutlaka onu lekeler ve çirkinleştirir.” 

12. Hadis

Mümin Kanaatkârdır

“Kanaat bitmeyen bir servet, tükenmeyen bir hazinedir.” 

13. Hadis

Mümin Güzel Ahlak Sahibidir

“Müminler arasında imanca en kâmil olanı, ahlâkça en güzel olandır.” 

14. Hadis

Mümin Her Daim Zikir Halindedir

“Allah Teâlâ, kendisini çokça zikredeni sever.” 

15. Hadis

Mümin Tefekkür Edendir

“Allah’ın yarattıklarını düşünün, O’nun zatını düşünmeyin.” 

16. Hadis

Mümin Tevekkül Ehlidir

“Kim insanların en güçlüsü olmak isterse Allah’a tevekkül etsin.” 

17. Hadis

Mümin Zâhiddir

“Dünyaya rağbet etme ki Allah seni sevsin. İnsanların ellerinde bulunan şeylere rağbet etme ki insanlar seni sevsin.” 

18. Hadis

Mümin Sabırlıdır

“Kim sabretmeye gayret ederse Allah ona sabır verir. Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş kapsamlı bir nimet verilmemiştir.” 

19. Hadis

Mümin Şükredendir

“Allah bir kuluna şükür nasip etti mi onu nimetlerini artırmaktan mahrum etmez. Çünkü Allah, ‘Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım’ buyurmuştur.” 

20. Hadis

Mümin İstikamet Sahibidir

“Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” 

21. Hadis

Mümin Rıza Ehlidir

“Allah’ın kazâsına rıza göstermek, âdemoğlunun saadetindendir. Allah’tan hayır istemeyi terketmek ve O’nun kazâsına rıza göstermemek de insanoğlunun bedbahtlığındandır.” 

22. Hadis

Mümin Ümit ve Korku Arasındadır

“Müminin kalbinde korku ile ümit toplandığı müddetçe Allah Teâlâ o kuluna umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar.’’ 

23. Hadis

Mümin Sadıktır

“Size sıdkı/doğruluğu ederim, sakın ondan ayrılmayın! Zira doğruluk sizi bire (Allah’ı razı edecek iyiliğe), o da sizi cennete ulaştırır. Kişi doğruyu söyleye söyleye ve daima doğruyu araştıra araştıra nihayet Allah katında sıdıklardan yazılır. Yalandan da sakının! Zira yalan insanı fücura (günaha), o da cehenneme götürür. Kişi durmadan yalan söyleye söyleye ve yalanı araştıra araştıra sonunda Allah katında yalancılardan yazılır.” 

24. Hadis

Mümin Hâya Sahibidir

“Hayâ imandandır. İman (sahibi) ise cennettedir. Hayâsızlık (ve bundan kaynaklanan kabalıklar, çirkin ve kırıcı sözler) cefadan (eziyet, zulüm, haksızlıktan) bir parçadır. Cefa (eden de) cehennemdedir.” 

25. Hadis

Mümin Edep Sahibidir

“Hiçbir baba, çocuğuna güzel edepten daha üstün bir hediye veremez!” 

26. Hadis

Mümin Tevazu Ehlidir

“Kim tevazu ederse Allah onu yüceltir. Kim de kibirlenirse Allah onu alçaltır.” 

27. Hadis

Mümin Merhametlidir

“Rahmân olan Allah, birbirlerine merhametle muamele edenlere merhamet eder. O halde siz yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin!” 

28. Hadis

Mümin Cömerttir

“Cimrilik ile iman hiçbir zaman bir kulun kalbinde toplanmaz!” 

29. Hadis

Mümin Affetmeyi Sevendir

“Allah, muhakkak surette affeden bir kulun şerefini artırır ve onu aziz/güçlü kılar.” 

30. Hadis

Mümin İyilikseverdir

“Birr/iyilik çürümez ve kaybolmaz, günahlar da unutulmaz. Deyyân/hâkim olan Allah ölmez. O halde dilediğini yap; nasıl davranırsan öyle muamele görürsün” 

31. Hadis

Mümin Kötülüğü İyilikle Savandır

“Her nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın. Her kötülüğün peşinden bir iyilik yap ki onu silsin. İnsanlarla güzel ahlâk ile geçinmeye bak.” 

32. Hadis

Mümin İyiliği Emreden, Kötülükten Sakındırandır

“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle onun kötülüğünü söylesin; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” 

33. Hadis

Mümin Salih Amel İşleyendir

“Ölüyü kabre kadar üç şey takip eder; ikisi geri döner, biri de onunla beraber kalır. Ailesi, malı ve ameli onu kabre kadar takip eder; ailesi ve mali geri döner, geriye yalnızca onunla birlikte ameli kalır.” 

34. Hadis

Mümin İşlerinde İstihâre ve İstişare Edendir

“İstihâre yapan mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz!” 

35. Hadis

Mümin Hizmetkârdır

“Bir kavmin efendisi, onlara hizmetkâr olandır.” 

36. Hadis

Mümin Geçim Ehlidir

“Mümin, insanlarla ülfet eden, kendisiyle de ülfet edilendir. Başkasıyla ülfet etmeyen ve kendisiyle ülfet edilmeyen kimsede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır.” 

37. Hadis

Mümin Güler Yüzlü, Tatlı Dilli ve Güzel Ahlâklıdır

“Sizler, mallarınızla insanları hoşnut edip gönüllerini alamazsınız; ancak onları güler yüz ve güzel ahlâkınız ile hoşnut edebilirsiniz.” 

38. Hadis

Mümin Hayır Konuşandır

“Dilini tut, ancak hayrı söyle; çünkü sen ancak bu şekilde şeytana galip gelebilirsin.” 

39. Hadis

Mümin Selâmı Yayandır

“Ey insanlar! Aranızda selâmı yayın, yemek yedirin, sıla-i rahimde bulunun, insanlar uykuda iken kalıp namaz kılın ve selâmetle cennete girin.” 

40. Hadis

Mümin Denge Adamıdır

“Sizin hayırlınız, ahiret için dünyayı, dünya için de ahreti terk edenler değil, aksine sizin en hayırlınız, kâfi miktarda her ikisinden de alandır.” 

Biz bu kısımda kırk hadisin içersinden Niyet bahsini ele aldık. İsteyenler bulunduğu yerlerdeki eksikliklere binaen başka hadisleri ele alıp işleyebilirler. Veya kısa bir şekilde hepsinden bahsedebilirler. Bu hususta muhataplarımız muhayyer bırakılmıştır. 

Allahü Teâlâ, sadatların himmet ve bereketiyle en azından kırk tane hadisi ezberlemeyi ve hayatımızın her anına nakşetmeyi, bu v.b hadisi şeriflerin müjdesine nail olmayı cümlemize nasip eylesin inşallah. Âmin.


Süyûtî, el-Câmiu’s-Sagîr, nr. 5495; Taberânî, Mu’cemü’s-Sagîr, nr. 950; Ebû Ya’lâ, Müsned, nr. 1000; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 10/301 (nr. 18171)
Tirmizî, Et’ime, 45, Kıyâmet, 42; İbn Mâce, İkâme, 174; Et’ime, 45; Dârimî, Müsned, 2/915
Süyûtî, el-Câmiu’s-Sagîr, nr. 7594; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 6334; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, nr. 2139

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder