2 Ocak 2014 Perşembe

HAK NE DEMEKTİR?



HAK NE DEMEKTİR?


Bir insanın yağmur yağarken yağmur şemsiyesini alıp da dışarı çıkması doğru bir harekettir. Ama yağmur yağmadığı halde yağmur şemsiyesini açarak dışarı çıkması ise yanlış bir harekettir.



Dolayısıyla, Türkçe’mizde kullanılan Doğru ve Yanlış kelimeleri şarta bağlı olarak isabetli olan şey veya olmayan şey manasındadır. Halbuki iki kere iki dört eder. Yağmur yağsa da dört eder, güneş açsa da dört eder, bir hafta önce de dört eder, bin yıl önce de dört eder. İşte şarta bağlı olmaksızın mutlak olarak her şart altında doğru olan şeye HAK denir. Bunun tersine olarak bir insan iki kere iki üç dese yağmur yağsa da yanlıştır, güneş açsa da yanlıştır, bir hafta önce de yanlıştır, bin sene önce de yanlıştır. Her şart altında yanlış olan şeye ise BATIL denir. Şimdi bu temel esaslar altında her şart altında doğru olan gerçeklere büyük bir dikkatle bakalım:



BU KAİNAT NİÇİN YARATILDI?


Başımızı gök yüzüne çevirip baktığımız zaman ne görüyoruz? Sonsuz bir kainat, sonsuz bir güzellik, sonsuz bir nizam, o kadar büyük bir kainat ki, içersinde bir yıldızın ışığı diğer bir yıldıza 100 milyon senede bile gidemiyor. Işığın bir saniyede 300 bin km. yol kat ettiğini düşünecek olursak bu ne büyük azamettir Ya Rabbi! Cenab-ı Hak insanlara bir esere bakarak bu eserin sahibi hakkında fikir edinme kabiliyeti vermiştir. Bir resime baktığımız zaman bu resimi yapan kimsenin çocuk mu?, Olgun bir insan mı?, Sinirli mi?, Huzurlu mu? Olduğunu anlamak mümkündür. İşte bunun gibi bu kainata baktığımız zaman en ufak bir yerinde bir aksaklık bulunmayan, bir uyumsuzluk olmayan, şurada da müteahhidin parası yetişmemiş burayı da idare edivermiş sen de oraya bakmayıver kardeşim, denmesine ihtiyaç duyulacak en ufak bir kusur bulunmayan bu kainatın yaratıcısı da elbette her türlü kusurdan münezzeh sonsuz Kemal sahibi olan Rabbimiz'dir.


Dolayısıyla etrafımıza bakındığımız zaman yaratıcımız olan Rabbimizin Kemal sıfatıyla muttasıf olduğunu idrak etmememiz mümkün değildir. Rabbimiz her türlü eksikten, noksandan münezzehtir. Sonsun Kemal sahibidir.


Bir hadisi kutside Cenab-ı Hak bildirmiştir ki:
"Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi murad ettim. Beni bilsinler diye mahlûkatı yarattım." (Keşfu'l-Hafa, C.2-5-132, H.No: 2016)



Bir yerde çok kıymetli bir hazine olsa, ama onu kimse bilmese; diğer yerde ise bir hazine olsa kendisini bilecek bir kainatı yaratsa ve bilinse elbette ikinci hâl birinciye nazaran daha büyük bir "KEMÂL" ifade eder.


Rabbimiz ise sonsuz kemâl sahibidir. Hadis-i Kutside de bildirildiği gibi; işte bu yüzden bu kainat yaratılmıştır. Eğer bu kainat yaratılmasaydı Rabbimizin Kemal sıfatında noksanlık olurdu.


Yaratılan bu kainatta cemadat var; canlı nebatlar, hayvanlar ve insanlar var. İnsan yaratılanın en mükemmeli, en şereflisidir (Eşref-i Mahlûkat) tır.


İNSAN NİÇİN YARATILDI?


İnsanın bütün diğer yaratılanardan, nebatlardan ve hayvanlardan üstün olmasının temelinde Cenab-ı Hakkın ona verdiği dört önemli meziyet bulunmaktadır.
Bunlar, insana verilen;



1. Doğru ile Yanlışı (Bu meziyetten İlimler doğmuştur)

2. Güzel ile Çirkini-İyi ile Kötüyü (Bu meziyetten Dinler doğmuştur.)

3. Faydalı ile Zararlıyı (Bu meziyetten Ekonomi doğmuştur.)

4. Adalet ile Zulmü (Bu meziyetten Siyaset ve Hukuk Doğmuştur.) ayırabilme meziyetleridir



Diğer mahlukatta bu kıymetli meziyetler yoktur.


Bunun için bir insan bu meziyetleri ne derece süratle ve isabetle kullanabilirse o insana o derecede akıllı diyoruz.


Bir insan bu 4 temel meziyete ve akıla sahip olunca o insanda iman olur. İnsanı yücelten işte bunlardır: Akıl, iman ve 4 temel meziyet.

Eğer İnsan gibi mükemmel bir mahluk yaratılmasaydı bu Rabbimizin sonsuz Kemal sıfatına uygun düşmezdi. Çünkü bir çok güzellikler yaratılmış ama bunu gören, sezen yok. Bu bir eksiklik olurdu. Ondan dolayı, insanın yaratılması Yüce Rabbimizin sonsuz Kemal sıfatının bir gereğidir.


İNSAN BU DÜNYADA NEDEN İMTİHAN EDİLİYOR?


Rabbimizin Kemal sıfatıyla birlikte bir de Âdil sıfatı var. İşte bundan dolayı; yani mahlukatın bir çeşidi olan insanoğluna diğer mahluklardan farklı olarak bu kıymetli meziyetler emanet edilip verilince Adalet gereği insanoğlunun imtihan edilmesi gerekmiştir.

Nitekim bir insanın çok kıymetli ve paha biçilmez bir pırlantası olsa bunu uzak bir yerdeki bir kimseye göndermesi gerekse "Ahmet! kilerde bir taş var al bunu falanca yerde filanca kimseye götür ver" diyemez. Taş paha biçilmez değerde olduğu için, uzun uzun düşünür, araştırır, en uygun bir kimseyi bulur. Ona uzun uzun tenbihatta bulunur "Bu taş çok kıymetlidir, paha biçilmez kıymettedir.


Bunu gözünden ayırmayacaksın, yatarken karşına koyacaksın, üstündeki ipek örtüyü açmayacaksın...vs." eğer Ahmet bu tenbihatlara dikkat eder, emaneti gönderilmesi icab eden yere sağlam olarak ulaştırırsa ona aferin denir ve bir mükâfat verilir. Yok eğer bütün bu tenbihata rağmen taşı kaybeder veya çaldırırsa o zaman da Ahmet'e çok büyük bir ceza verilmesi zaruri olur. Çünkü Adalet böyle gerektirir.


İşte onun için bu kıymetli meziyetlerin kendisine verilmesi dolayısıyla insanoğlu, "Rabbimiz Adil olduğundan" imtihan edilmek mecburiyetindedir.


Biz dünya hayatına, bu imtihan için geliyoruz. İmtihan oluyor ve gidiyoruz. Cenab-ı Hak bu imtihanda hepimize yüz aklığı ve muvaffakiyet versin İnşaallah. Amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder