22 Aralık 2019 Pazar

ŞANS OYUNLARI HARAM MI?


ŞANS OYUNLARI HARAM MI?

DİYANET NE DİYOR?

Diyanet'e göre; Milli Piyango ve benzer şans oyunları haram.

İşte Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konuyla ilgili soruya verdiği cevap:

"Taraflardan birisinin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı bütün şans oyunları (Milli Piyango, loto, toto, at yarışı, kazı kazan ve benzeri), kumar kapsamında değerlendirilip haram kılınmıştır. Zira bir taraf kaybederken, diğer taraf da hak etmeden kazanmaktadır. Buna göre şans faktörüne dayalı olan piyango, toto, loto, iddia, müşterek bahis, ganyan gibi tertip ve oyunlar da kumardır ve haramdır. Bu tür kumarların, geniş kitlelerin iştirak etmesi sebebi ile zararı daha da yaygın olmaktadır. (İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, VIII, 554-555; İbn Kudame, el-Muğni, IV, 194)

Bu tür oyunların hasılatından bazı kuruluş ve hayır kurumlarının yararlanması, onları meşru hale getirmez ve haramlık hükmünü değiştirmez. Bu yollardan birisiyle elde edilen kazançlar, sevap beklenmeyerek yoksullara veya hayır kurumlarına verilmelidir. Zira Peygamberimiz sallalahü aleyhi ve sellem bu tür haram kazançların harcanmasının ve güya sadaka olarak verilmesinin mümkün olmayacağını haber vermiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 189)"

http://habervitrini.com/bu-yil-11-milyon-yilbasi-bileti-satildi/990922

16 Aralık 2019 Pazartesi

28 Temmuz 2019 Pazar

HZ.İSA İLE İLGİLİ AYETLERDE MESİH OLARAK DÜNYA'YA TEKRAR GERİ DÖNECEĞİ YAZIYORMU?

HZ.İSA İLE İLGİLİ AYETLERDE MESİH OLARAK DÜNYA'YA TEKRAR GERİ DÖNECEĞİ YAZIYORMU?



HZ.İSA İLE İLGİLİ AYETLER:



NİSA SURESİ 156 -(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa'yı) inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.

NİSA SURESİ 157 - Bir de "Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler.

AL-İ İMRAN SURESİ55 - O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa, şüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime yükselteceğim ve seni inkârcılardan temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda hükmedeceğim".

MAİDE SURESİ 116 - Ve Allah demişti ki: "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gaybları bilen yalnız sensin, sen!".

MAİDE SURESİ 117 - "Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin. 

AÇIKLAMA:

Bazıları yukardaki ayetleri delil olarak gösteriyorlar.Allahu teala Nisa Suresi dışında Hz.İsa'nın ölümünden bahsetmiyor.Ama diğer ayetlerde Hz.İsa'nın canını alacağını söylüyor. Ashabı Kehf' ide delil olarak gösteriyorlar.Ashabı Kehf 309 yıl mağarada hem bedenen hemde ruhen uyutuluyorlar.Sonra tekrar diriltiliyorlar.Allahu teala bu kıssayı Mahşerde öldükten sonra tekrar dirilmeye örnek olsun diye veriyor.Bu kıssanın Hz.İsa ile bir ilgisi yoktur. Hz.İsa'ya Hristiyanlar Mesih diyorlar.Onların inançlarına göre Hz.İsa Kıyamete yakın gelecektir ve kendilerini kurtaracaktır. Aynı inancı Yehova Şahitleride paylaşıyor.Onlara göre Mesih Hz.İsa gelecek Tanrının Krallığını dünyada kuracak. Bakın, Allahu teala İsrailoğullarına ne diyor?


MAİDE SURESİ 72 - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti.

Mesih ne demektir?

Mesih ne demektir?

Sual: Mesih ne demektir? Kur’anda Hazret-i İsa’nın Mesih olduğu yazıyor. Barnabas İncilinde ise İsa aleyhisselam ben Mesih değilim diyor. Açıklama yapar mısınız?

CEVAP:  Mesih, meshedilmiş demektir. Mesh, el ile sıvazlama demektir. İsa aleyhisselama niçin Mesih dendiği hususunda tefsir âlimlerinden çeşitli rivayetler [nakiller] gelmiş olup, bazıları şunlardır: 

a) Şeytan musallat olmaması için Cebrail aleyhisselam kanadı ile meshetmiştir. 

b) Her türlü pisliklerden uzak, günahlardan temizlenmiş olduğu için bu isim verilmiştir. 

c) Hangi hastaya dokunsa, Allahü teâlânın izni ile hasta iyi olurdu. Bunun için Mesih denilmiştir. 

d) İsa aleyhisselamın yeryüzünde çok seyahat etmesi sebebiyle bu isim verilmiştir. 

e) Mesih, İbrani dilinde mübarek manasındadır. Hazret-i İsa'nın şeref ve faziletinin üstünlüğünü bildirmek için bu manaya işaretle Mesih denilmiştir. (Fahreddin-i Râzi) f) Kıyamete yakın yeryüzünde çıkacağı bildirilen, son derece kıvırcık saçlı, gözü dışarı fırlamış kâfir bir genç olan Deccal'a verilen isim. (Dikkat ediniz! Deccal Mesih'in sağ gözü şaşıdır. Onun gözü sanki salkımındaki emsalinden dışarı çıkmış, iri bir üzüm tanesi gibidir.) (Hadis-i şerif-Buhari) Barnabas İncilinde ben Mesih değilim diyorsa ben Deccal değilim demek istiyordur. Kâfir Deccal’a da Mesih denir ki, onun hâşâ faziletlerle (güzelliklerle, iyiliklerle) hiçbir ilgisi yoktur. Ona Mesih denmesinin sebebi, gözünün birinin silik olup, tek gözlü olduğu veya kendisinden hayır silindiği, yahut ortaya çıktığında, yeryüzünü kısa zamanda dolaşacağı içindir. (Ahmed Nâim Efendi)

Sual: Mesih peygamber manasına da gelir mi?

CEVAP:  O anlama geldiği kitaplarda yazmıyor.

http://www.dinimizislam.com/

Hazret-i İsa öldürüldü mü yoksa göğe mi kaldırıldı?

Hazret-i İsa öldürüldü mü yoksa göğe mi kaldırıldı?

CEVAP:  İsa aleyhisselam öldürülmedi, göğe kaldırıldı. Allahü teâlâ, Nuh aleyhisselamı tufandan, İbrahim aleyhisselamı ateşten kurtardığı gibi, İsa aleyhisselamı da, yahudilerin elinden kurtarmış, Hazret-i İsa’ya ihanet ederek bulunduğu yeri haber veren, yahudi casusu bir münafığı, Hazret-i İsa’ya benzeterek onu öldürtmüştür. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Yahudiler, İsa’yı öldürmek için, tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların, hilekârlığa karşı ceza verenlerin, en güçlüsü, en hayırlısıdır.) [Al-i İmran 54] (Allah buyurmuştu ki: Ey İsa, seni nezdime yükselteceğim) [Al-i İmran 55] (Allah’ın resulü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük dedikleri için yahudileri lanetledik. Onlar İsa’yı öldürmediler, asmadılar da. Öldürülen, kendilerine İsa gibi gösterildi.) [Nisa 157] (Doğrusu Allah onu [İsa aleyhisselamı] kendi nezdine kaldırmıştır.) [Nisa 158] (Elbette o [İsa aleyhisselamın Kıyamete yakın gökten inmesi], Kıyametin yaklaştığını gösteren bilgidir. Sakın bunda şüphe etmeyin.) [Zuhruf 61]

Sual: İsa aleyhisselamın öldüğü Al-i imran suresinin 55. âyetinde yazmıyor mu?
CEVAP:  Ziyaulkulub (Cevap veremedi) kitabında diyor ki: Al-i imran suresinin 55.âyetinde mealen buyuruldu ki: ([Hatırla ki] Allah, İsa’ya muhakkak ben seni yerden [en mükemmel şekilde] alıp, meleklerin makamına yükselteceğim [dedi]) Bu lafız sıfattır, Müteveffike yani seni öldüreceğim manasına değildir. [El-müncid lügat kitabında teveffa kelimesine Hakkını tam olarak almak manası verilmiştir. Bu, şanına layık olanı vermek demektir. Öldürmek manasında mecazen kullanılmaktadır.] Yani bu âyet-i kerimenin meali, (Ben seni öldürürüm ve yükseltirim) demek değil, (Ben senin şanına layık olanı yaparım, meleklerin makamına yükseltirim) demektir. Allahü teâlâ dilerse yükseltir. Allahü teâlâ, İsa aleyhisselamı yükseltmeyi dilemiş ve yükseltmiştir. Yahudiler tarafından öldürülmesini dilememiş ve çarmıha başkasını gerdirmiş, Onu öldürtmemiştir. Bunun için, bazı tefsir âlimleri teveffi kelimesine almak manasını verip, Yahudilerin katlinden hıfz etmek için, yerden seni kâmilen alır kabz ederim meali ile tevil etmişlerdir.

Sual: Polonyalı Yahudi dönmesi M. Esed’in, internetteki şu suallerine bir cevap verir misiniz?
1- İsa'nın tekrar dünyaya gelmesi, Kur’an ile çelişmiyor mu? Son peygamber olan Muhammed'den sonra İsa gelemez. Eğer gelirse son peygamber İsa olmaz mı? Eğer İsa peygamber olarak gelmeyecek denirse, o zaman da İsa’nın peygamberliği inkâr edilmiş olmaz mı?
 CEVAP : Bir Müslüman, İsa veya Muhammed diye konuşmaz. Aleyhisselam der veya en azından hazret kelimesini kullanır. Bu ifadeler dönmemiş olduğunu, yani Yahudiliğe devam ettiğini göstermez mi? Hazret-i İsa son peygamber olarak değil, son peygamber Muhammed aleyhisselamın dinine hizmet etmek üzere peygamber olarak gelecektir. Bir peygamber, başka peygamberin dinini yayabilir. Mesela Harun aleyhisselam, Musa aleyhisselamın dinini, Yahya aleyhisselam Hazret-i İsa’nın dinini yaymak üzere peygamber olarak gönderilmiştir.

Sual: 2- İsa gelince Kur’anı inkâr etmeyeceğine göre, kendisinin peygamber olduğunu bildiren âyetlere de inanacaktır. Bu durumda Muhammed'in son peygamber oluşunu inkâr etmiş olmaz mı?
CEVAP : Hâşâ Hazret-i İsa, kendisinin peygamber olduğunu niye inkâr edecek ki? (Ben Allah’ın peygamberi İsa’yım, son peygamber Muhammed aleyhisselamın dinine hizmet etmek üzere Allahü teâlâ beni göndermiştir) diyecektir.

Sual: 3- Hadis kitaplarınızın iddia ettiği gibi İsa dünyaya tekrar gelse, kendisinin peygamber olduğuna dair Kur'an âyetlerine inanacak mı?
CEVAP : Hadis kitaplarınız diyorsunuz, hadis kitapları sizin değil mi? Allah’ı kabul eden Resulünün sözlerini kabul etmez mi? Senin gerçekten dönme olmadığın anlaşılmaktadır. Hâşâ Hazret-i İsa, Kur’an âyetlerine niye inanmasın ki? Onları yaymak için gelecektir.

Sual: 4- İsa peygamber dünyaya tekrar gelse, Muhammed, son peygamber unvanını koruyabilir mi?
CEVAP : Daha da kuvvetlenir. Son peygamber Muhammed aleyhisselamın dinini yaymak üzere geldim demesi, İslamiyet’e hizmet etmesi, kendisine, annesine ve yüce Allah’a yapılan iftiralara bizzat cevap vermesi, Kur’an-ı kerimin doğruluğunun teyit edilmesine sebep olur.

Sual: 5- İsa geldiğinde bazı haramları helal edeceğine dair hadislere ne diyorsunuz?
CEVAP:  Öyle bir hadis yoktur. İslamiyet’le hükmedecektir. Dinimizdeki dört delilden ikincisi olan hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: (Allah’a yemin ederim ki, Meryem’in oğlu İsa, âdil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, İslam’dan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de bakmayacaktır.) [Buhari] (İsa, âdil bir hakem olarak indiği zaman kin, nefret ve haset kalkacaktır.) [Müslim] (Deccal çıkınca, İsa gelecek, Deccalı helak edecek, bundan sonra iki kişi arasında düşmanlık olmayacaktır.) [Müslim] (İsa, Mehdi’nin arkasında namaz kılacaktır.) [İbni Hacer-i Mekki] (İsa inince İslamiyet ile hükmedecektir. O zaman Allah, Müslümanlardan başka herkesi helak edecektir. Sonra yeryüzünde sükun emniyet meydana gelecektir. O kadar ki aslan deveyle, kaplan inekle ve kurt kuzuyla serbestçe dolaşacak, çocuklar yılanlarla oynayacaktır. İsa ölünce cenazesini Müslümanlar kaldıracaktır.) [Ebu Davud] (Eshab-ı Kehf, Mehdi’nin yardımcıları olacak ve İsa bunun zamanında gökten inecektir. İsa Deccal ile harb ederken, Mehdi, onunla beraber olacaktır. Bunun hükümdarlığı zamanında, her zamankinin aksine olarak ve hesapların tersine olarak, Ramazan-ı şerifin 14. günü güneş ve ilk gecesinde ay tutulacaktır.) [İ. Süyuti] (İsa, inince, evlenecek, bir oğlu olacak, kırk yıl kadar yaşayıp ölecek ve benim yanıma defnedilecektir.) [Tirmizi] [Açıklama: Hadis-i şeriflerde geçen, Domuzu öldürecek demek, domuz avına çıkacak demek değildir. "Domuz eti yemeyi yasaklayacak" demektir. Haçı kıracak, yani Hıristiyanlığı kaldıracaktır. Başka bir hadis-i şerifte (Mizmarları kıracak) buyurulmuştur. Yani her çeşit çalgıyı yasak edecektir.]

Sual: İsa aleyhisselam nebi mi resul mü?
CEVAP İsa aleyhisselam hem resul hem nebi idi. Zaten kitap gönderilen resuller aynı zamanda nebidir. Peygamber efendimiz de hem resul hem nebidir.

http://www.dinimizislam.com/

MEHDİNİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ NELERDİR?-1

MEHDİNİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ NELERDİR?-1


Peygamberimiz (sav) hadislerinde ahir zamanda gelecek olan kutlu şahıs Hz. Mehdi’nin gerek fiziksel gerek ahlaki özellikleri hakkında pek çok tanıtıcı bilgi vermiştir. Hz. Mehdi’nin ahlakının, kendi ahlakına benzediğini bildirmiş, onun Allah korkusunu ve güzel ahlakını övmüştür. 

Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Mehdi’nin, insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşlarına vesile olacak çok kıymetli bir kimse olduğunu belirtmiş ve ortaya çıktığında, insanların “kar üzerinde sürünerek de olsa ona uymalarını” bildirmiştir. Allah’ın izniyle Hz. Mehdi’nin zuhuru çok yakındır. Peygamberimiz (sav)'in Hz. Mehdi hakkındaki tasvirleri o kadar detaylı ve açıktır ki, Hz. Mehdi ortaya çıktığında kendisini görenler bu tasvirlerden hemen kendisini tanıyacaklardır. 

Bu belgeselde Hz. Mehdi’nin belli başlı bazı fiziksel özellikleri anlatılmaktadır. Bu alametlerden bazıları şunlardır: Hz. Mehdi, Peygamberimiz (sav)’in soyundan olacak, Hz. Mehdi’nin omzunda “Nübüvvet, (Peygamberlik) mührü”nün bulunacak ve 40 yaşlarında olacaktır. Hz. Mehdi’nin yüzünün güzel ve nurlu, saçlarının siyah, kaşlarının kavisli, gözlerinin iri, güzel burunlu, parlak dişli, alnının ise açık ve geniş olacağı da hadislerde bildirilmektedir. Ayrıca Hz. Mehdi’nin sakalı siyah, sık ve bol olacak, yanağında da bir ben bulunacaktır. Ten rengi Arabi (kırmızıyla karışık beyaz) olacaktır. Bütün bunların yanısıra hadislerde bildirildiğine göre Hz. Mehdi çok heybetli, orta boylu, iri gövdeli, karnı geniş, güzel yüzlü bir insan olacaktır.

http://www.webhatti.com/islam-ve-din-kulturu/470132-hz-mehdinin-fiziksel-ozellikleri-video.html

MEHDİ'NİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ NELERDİR?-2

MEHDİ'NİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ NELERDİR?-2

Hz. Mehdi (a.s.) Peygamber Efendimizin Soyundandır
Yüzü Güzel ve Nurludur
Yüzü Çok Güzel Olacaktır
Burnu Güzeldir
Alnı Açık ve Geniştir
Alnında Bir Ben Vardır
Alnında Bir İz (Yara İzi) Vardır Alnında Hafif Bir İçbükeylik Vardır
Çekik Gözlüdür
Yanağında Ben Vardır
Yanağındaki Ben, Hz. Musa'nın Yanağındaki Ben Gibidir
Dişleri Parlaktır
Kaşı Kavislidir
İki Kaşı Arasında Küçük Bir Çukur Vardır
Cildi Parlaktır
Saçı Siyahtır
Saçları Güzelliğiyle Dikkat Çekecektir
Sakalı Bol ve Sıktır
İnsanlara Güzel Simalı Biri Olarak Gelecektir
Görünümüyle İsrailoğullarına Benzeyecektir
Rengi Arap Rengidir
Orta Boyludur
Geniş Vücutludur
Uylukları Geniştir
Karnı Geniştir
Çıktığında 30'lu Yaşlarında Olacaktır
İleri Yaşlarda, Ama Genç Bir İnsan Görünümünde Olacaktır
İleri Yaşlarında da Genç Görünecektir
İleri Yaşlarında da Genç Yüzlü Olacaktır
Sağ Bacağında Siyah Bir İz Vardır
Sırtında Yaprak Şeklinde Bir Ben Vardır
Omuzunda Nübüvvet Mührü Vardır
Yürüyüşü
Konuşması
Heybetli bir Şahıstır
Bedeni ve Sesi Çok Güçlü Olacak; Aynı Zamanda da Sözleri ve Konuşmalarıyla Dünya Çapında Çok Büyük Etki Uyandıracaktır
Samimi İnsanlar Hz. Mehdi (a.s.)'yi Alametlerinden Tanıyacaktır
Hz. Mehdi (a.s)'nin Dış Görünümünün Belirlenmesindeki ve Tanınmasındaki Hayret Verici Detaylar
Hz. Mehdi (a.s.), Güçlü İmanı, Heybeti, Vakarı, Soylu Tavırları ve Peygamberimiz (Sav)'in Onun Hakkında Yaptığı Tariflerle Tanınacaktır
Hz. Mehdi (a.s.), heybeti ve vakarı ile tanınacaktır


MEHDİ'NİN DİĞER ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

MEHDİ'NİN DİĞER ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Hz.Mehdi Peygamberimiz (sav)'in soyundan, yani "seyyid" olacaktır. İsmi Peygamberimiz (sav)'in ismiyle aynı olacak. Babasının adıda Abdullah olacak. 

Hz. Mehdi insanları Kuran'a ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uymaya çağıracaktır. "MEHDİ (AS) BENİM SOYUMDANDIR; İSMİ BENİM İSMİM VE KÜNYESİ BENİM KÜNYEM, ŞEKLİ BENİM ŞEKLİM, SÜNNET VE TAVRI BENİM SÜNNET VE TAVRIMDIR, halkı benim dinime teşvik ve Rabbimin kitabına (Kuran'a) davet eder. Ona (Mehdi'ye) itaat eden bana itaat etmiştir ve ona (Mehdi'ye) muhalefet eden bana muhalefet etmiştir, onun gaybetini inkâr eden beni inkâr etmiştir." (İ'lam'ul-Vera, s.425) 

Hadislerde dikkat çekilen bir diğer husus ise, gaybet (hapis) döneminin Hz. Mehdi'nin gençliğine gençlik katacağı, gücünü ve kudretini artıracağı yönündedir: Onun (Mehdi'nin) gaybetinde Allah Tealâ, ONUN (HZ. MEHDİ'NİN) ÖMRÜNÜ UZATACAK, SONRA KENDİ KUDRETİ İLE ONU KIRK YAŞINDAN DAHA GENÇ GÖRÜNÜMLÜ olarak aşikâr edecektir ve bu Allah'ın her şeye kadir olduğunun bilinmesi içindir." (Kemal'üd-Din, c.1, s. 305) 

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde Hz. Mehdi'nin tüm hayatı boyunca çok büyük zorluklarla, sıkıntılarla karşılaşacağı, ancak bu zorlukların ardından Allah'ın kendisine çok büyük bir fetih ve hakimiyetle lütufta bulunacağı haber verilmektedir. 

Nitekim bir hadiste Neml Suresi'nin 62. ayetindeki "darda kalan" ifadesi hatırlatılmakta ve bu ayette, Hz. Mehdi'nin yaşayacağı zorluklara dair bir işaret bulunduğuna dikkat çekilmektedir: Bu emrin sahibi (Hz. Mehdi) "darda kalan" kelimesi onun (Hz. Mehdi'nin) hakkındadır: "Yoksa darda kalana, dua ettiği zaman icabet eden ve kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne halife kılan mı hayırlı?" (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 210)

Ölümlerin yarısı nazardan


Ölümlerin yarısı nazardan
“Nazar değme”nin hak olduğu âyet ve hadislerle kesindir.
Aşırı derecede beğenerek, hayranlık duyarak, kendinde olmasını arzu ederek veya haset, kıskançlık, adavet gibi olumsuz hislerle bakılan insan, hayvan ya da eşyaya nazar değebilir.
Peygamber Efendimiz (asm) zamanında Esed Oğullarından nazarı değen bir kimse varmış. Yoldan geçen bir deveye bakıp: “Bunun gibi bir deve hiç görmedim” der demez, deve yere düşer hastalanırmış. Müşrikler, bu adamı bulup Peygamber Efendimizi (asm) nazarla öldürmesini istemişler. Cenâb-ı Hak da Kalem Sûresi’nin “Nerede ise, kâfirler seni gözleri ile yıkacaklardı” mealindeki 51. âyeti göndererek Sevgili Resulünü (asm) korumuştur.
“Nazar, deveyi kazana, insanı mezara sokar” 1
“Nazar haktır, kader ile yarışan bir şey olsaydı, nazar değme işi yarışıp onu geçerdi (kaderi değiştirirdi).” 2
Bediüzzaman Hazretleri de, göz önünde olmaktan, insanların ona hayranlıkla bakmalarından, halkın alâka ve teveccühünden şiddetle kaçınmıştır. Zira bu tarz şeyler ona dokunuyor, rahatsız ediyordu. Kendisi bu hâli şöyle ifade ediyor: “Kardeşlerim! Benim kat’i kanaatim geldi ki; nazar, beni şiddetle müteessir ve hasta eder. Çok defa tecrübe ettim. Ben ruh-u canla size her vaziyette arkadaş olmak istiyorum, fakat nazar beni vurur. Çünkü bana bakan, ya şiddetli adavetle veya takdir ile nazar eder. Bu iki nazar dahi bazı insanların bir hasiyet-i isabet sırrıyla bakmasında bulunur. Bunun için, mümkün olsa, mecbur etmezlerse sizin ile beraber mahkemeye her vakit gelmemek niyet ettim.” 3
Günümüzde ise şaşırtıcı bir şekilde, insanlar tarafından beğenilme ve ilgi görme, şöhret olma gibi hislerin tavan yaptığını görmekteyiz. Fenomen olmak için birbiriyle yarışanlar, takipçi sayısının artması için elinden geldiği kadar dikkat çekmeye çalışanlar, nasıl (mutlu ve varlıklı!) bir hayat yaşadığını fotoğraf ve videolarla paylaşanlar acaba “nazar” denilen gerçeği unutuyorlar mı? Kim bilir kaç kişinin o paylaşılan mekânda ya da sofrada gözü kalıyor. Birileri içinden “ah” geçirerek, “Şuna bak, ne hayatlar var, bir de benim yaşadığım şu hayata bak” diyor. Belki de onun imrenerek o bakışı mesafeleri kurşun hızıyla delerek o kişiye ulaşıyor ve onu hasta ediyor. Hatta ölümüne sebep olabiliyor.
Finans sektöründe çalışan bir arkadaşım şunları anlattı: “Neredeyse gezmediği ülke kalmayan bir müşterimiz vardı. Gittiği her yerden instagram hesabı aracılığı ile paylaşımlar yapardı. Bir gün hiç tanımadığı bir takipçisinden şöyle bir tepki almış: ‘Ne kadar kendini beğenmiş bir insansın sen, gittiğin her yeri, yediğini, içtiğini bize göstererek neyi ispatlamaya çalışıyorsun? Bizim gibi garibanların halinden senin gibiler ne anlasın?’ Tokat gibi gelen bu mesajdan sonra da şiddetli bir hastalığa yakalandı. Doktor doktor gezmesine rağmen hiçbir teşhis koyamadılar.”
Allah ne gıpta ve nazar hislerini uyandırma gayretinde olanlardan eylesin, ne de nazar, haset, aşırı istek gibi duygularla başkalarının yaşadığı hayata imrenenlerden eylesin. İkisi de yanlış. En güzel hâl Allah’ın bize verdiği hâldir. En büyük nimet Allah’ın bize verdiği nimetlerdir. Kimin ne ile imtihan edildiğini bilemeyiz.
Son model otomobiliyle fotoğraf paylaşıp, kısa bir süre sonra o otomobille kaza geçirip vefat eden de oldu. Tatil dönüşü özel jetlerinin düşmesi sonucu hepsi varlıklı, iş kadını olan gencecik hayatların dünya itibarıyla sönüşünü de gördük üzülerek. Geriye paylaştıkları fotoğrafları kalmıştı. Sosyal medya hesaplarının kapatılmasıyla onlar da kalmadı. Demek, şan, şöhret, makam, zenginlik gibi facebook, twitter, instagram da kabir kapısına kadar. Ölümünün ardından hepsi kapanmış olacak.
Günümüzde sosyal medya kapsamında birçok kendini gösterme alanı varken, genç ve ani ölümlerin ve hastalıkların artışında nazarın da etkisi olamaz mı? “Karşıki mezar, yarısı nazar” sözü, “İnsanların yarısı nazardan ölür” 4 hadis-i şerifini de destekliyor.
Dipnotlar:
1. İbn-i Adiy.
2. Müslim, Selam 42.
3. Şuâlar.
4. Teberani.
https://www.yeniasya.com.tr/mehtap-yildirim-yukselten/olumlerin-yarisi-nazardan_472253

27 Temmuz 2019 Cumartesi

Nazar / göz değmesi insanı öldürür mü?


Nazar / göz değmesi insanı öldürür mü? Nazara / göz değmesine karşı ne gibi tedbirler alınabilir?
Cevap 1:
İnsanı tesir altına alan, hasta eden bazı vak’alar vardır ki, tıp ilmi bunlar için kesin teşhise varamamıştır. Gerçek sebebi hakkında da açık bir bilgi verememektedir. İşte bunlardan birisi de “nazar etme,” “göz değme”dir. Nazarın gerçek olduğu, nazar edilen kimsenin hastalanmasına, hattâ ölümüne sebep olduğu da bilinen ve kabul edilen bir hakikattir.
Nazarın gerçek olduğunu ve insanın kaderiyle yakından alâkasının bulunduğunu ifade eden Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmaktadır:
“Nazar haktır, kader ile yarışan bir şey olsaydı, nazar değme işi yarışıp onu geçerdi (kaderi değiştirirdi).”(Müslim, Selâm: 42; İbni Mâce, Tıb: 3)
Nazarın kaderle her ne kadar alâkası varsa da onun tesirini yaratan yine Cenab-ı Hakk'tır. Yoksa bizzat nazar eden kişi o hadiseyi meydana getirmiş değildir. Nazarı keskin olan kimse bir şeye baktığı anda Cenab-ı Hak o şeyde zararı yaratmaktadır. Çünkü iyiliği de kötülüğü de yaratan Allah’tır. Allah’ın iradesi dışında hiçbir şey meydana gelmez.
Nazar etmenin, ölümü, kişinin helâk olmasını netice veren cihetini Peygamberimiz (asm)'den öğreniyoruz. Câbir bin Abdullah’ın rivayet ettiği hadiste şöyle buyurulmaktadır:
“Göz değmesi haktır. Deveyi kazana, insanı da kabre girdirir.”[Keşfü’l-Hafâ, 2: 76 (Ebû Naim’den naklen)]
Böylece, nazara uğrayan deve nasıl ki ölüp, eti tencereye konuyorsa, aynı şekilde nazar edilen kişi de hayatından olup mezara girebilmektedir. Hadis-i şeriften nazarın tesirinin yalnız insana bağlı kalmadığı, bütün canlılara, hattâ insanı dikkatini çeken hertürlü şeye de zarar verebildiği anlaşılmaktadır.
Asr-ı saadet'te geçen, nazarla ilgili bir hadiseden, mü’minin beğendiği bir şey karşısında nasıl davranması, neler söylemesi gerektiği, nazar etmenin din kardeşini öldürme sayılacağı, nazara uğrayan ve nazar eden kimsenin neler yapması gerektiği hususunda geniş bilgiler çıkarmak mümkündür.
Sahabîlerden Amr bin Rebia, Sehl bin Huneyf’i yıkanırken görür, nazar eder. Sehl çarpılmış gibi yere yıkılır. Alıp Peygamberimiz (asm)'in bulunduğu yere götürürler. Durumu öğrenen Peygamberimiz (asm) “Kimden şüphe ediyorsunuz?” diye sorar. Sahabîler, Amr bin Rebia’nın ismini verirler. Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) Amr’ı azarlayarak,
“Sizden biriniz neden din kardeşini öldürüyor? Biriniz kardeşinde beğendiği, hoşuna gittiği bir şey gördüğü zaman, ona mübarek olması için dua etsin (Mâşallah, Bârekallah gibi sözler söylesin)” buyurur.
Daha sonra Peygamberimiz (asm) bir miktar su ister ve nazar eden Amr’ın abdest almasını emreder.(İbni Mâce, Tıb: 32, Müsned, 3: 447)
Bir nevi abdest olan bu tatbikatı fıkıh âlimlerimiz şöyle tarif ederler: Bir kabın içine su konur. Nazar eden kimse bir avuç alır, ağzını çalkar, suyu kabın içine püskürtür. Sonra aynı sudan alarak yüzünü yıkar, sonra sol eliyle su alarak sağ elini yıkar, sağ eliyle de alarak sol elini bileklere kadar yıkar. Daha sonra sağ ve sol dirseklerini yıkar. Sonra dirseğini ve omuzu arasını yıkar. Sonra ayaklarını, sağ ve sol dizini yıkar. Elini ve ayaklarını yıkarken, kolunu ve dizinden aşağısını yıkamaz. Daha sonra sağ böğrünü aşağı doğru yıkar. Bütün bu organlarını yıkadıktan sonra su aynı kapta biriktirilir. Nazar eden kişi bu işi tamamladıktan sonra su kabını alarak nazar ettiği şahsın arkasında durup başına döker.(Neyevi, Şerh-u Sahih-i Müslim, 14 % 172-173) Kullanılan bu su pis sayılmamaktadır. Bunu Peygamberimizin (asm) bizzat kendi tatbikatından anlamaktayız.
Peygamberimizin kısaca tarif ettiği ve âlimler tarafından da genişçe izah edilen bu yıkamanın bilinmeyen pek çok hikmeti, şüphesiz, vardır. En azından nazar şüphesini gidermek için bu sünneti yapmak gerekir. Bu yıkama ve dökme işi sahabîler tarafından da zaman zaman tatbik edilmiştir.
Bu iş yapıldıktan sonra nazar eden kimse bereket duasında bulunarak, “Mâşallah, Lâ kuvvete illâ billah” derse, meydana gelebilecek zararı Allah’ın gidereceği bildirilmektedir. Zaten bu yıkama işinin yapılması bir nevi fiilî duadır. Tesir ve şifa ise Allah’tan beklenmelidir.
Nazardan ve ondan gelebilecek şerden Allah’a sığınmalıdır. Hz. Âişe (ra)’den öğrendiğimize göre, Peygamberimiz (asm) ona göz değmesine karşı rukye yapmasını (dua okumasını) emretmiştir.(İbni Mâce, Tıb: 34)
Başka bir hadiste,
 “Nazardan Allah’a sığınınız”(age., Tıb: 32)
buyurularak, şifayı Allah’tan istememiz tavsiye edilmektedir.
Peygamberimiz (asm)'in göz değmesi karşısında ondan korunmak için hangi duaları okuduğunu ve neler yaptığını Ebû Said el-Hudrî (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
“Resulullah (a.s.m.) (Cinlerin ve insanların nazarından Allah’a sığınırım, gibi dualarla) cinlerin nazarından, sonra da insanların nazarından Allah’a iltica ederdi. Sonra Muavvizetân (Felâk ve Nâs Sûreleri) inince, bu sûrelere devam etti. Diğer duaları terk etti.”(age., Tıb: 34)
Şu halde, nazar eden ve zarar verenler yalnız insanlar değildir. Aynı zamanda cinler de nazar edip, insana zarar vermektedir. “Cinlerin nazarı oktan daha sür’atli geçer.” diyen bazı âlimler göz değmesini, cinlerin çarpması ve nazar etmesi mânâsında da anlamaktadırlar.
Peygamberimiz (asm)'in tatbik ve tavsiye ettiği mânevî ilaçlardan başka yollara başvurup şifa aramak mü’mine yakışmaz. Cahiliye devrinde Araplar bazı hastalıklardan dolayı boyunlarına ve kollarına çeşitli âlet ve boncuklar takarlardı. Deva ve şifayı da o taktıkları şeylerden beklerlerdi. Şirk kokan, inancına uymayan bu nevi işleri şiddetle yasaklayan Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“Kim bir şey takarsa, bütün işleri o taktığı şeye teslim edilir.”(Tirmizi, Tıb: 24)
Böylece takılan o şeyin bir fayda vermeyeceği, ayrıca kişinin bütün ümidini bizzat ona bağlamasıyla da inancına zarar geleceği anlaşılmış oluyor.
Nazardan korunmak için mânâsı bilinmeyen bazı muskalar yazıp kullanmak veya “nazar boncukları” takmak İslâm inancına uymayan bâtıl âdetlerdir. Bu gibi şeyleri insanın takınması caiz olmadığı gibi, bir hayvana veya bir eşya üzerine takmak da aynı şekilde meşru değildir. Peygamberimiz (asm)'in haram saydığı bazı şeyler arasında nazarlık takınmak da sayılmaktadır.(Neseî, Zînet: 17)
Bu işlere benzeyen ve halk arasında "mum eritmek", "kurşun dökmek" veya "ot yakıp hastanın başının üzerinde gezdirmek" gibi hiçbir mânâsı olmayan tatbikatlara tevessül etmemek lâzımdır. Çünkü Cenab-ı Hak her türlü derdi verirken, meşru olarak dermanını da yaratmıştır.
Mü’min ölçü olarak sünneti almalı, o çizgiden çıkmamaya çalışmalıdır. İstikamet ancak bu yolla mümkündür.(bk. Mehmed Paksu, Helal-Haram)
Cevap 2:
Nazardan Korunma Tedbirleri
Nazara karşı su ile tedaviyi Peygamberimiz uygulamıştır. Ancak büyü veya nazara karşı sirke ile tedavi uygulamasını bilmiyoruz.
Gözdeğmesi (nazar) illetine yakalanmadan önce korunmak için şu tedbirler alınmalıdır:
1) BİRİNCİ TEDBİR: Sabah ve akşam koruyucu dua, evrad ve zikirlere devam edilmelidir.
Onları okuyan kimseyi Allah (c.c.) nazardan muhafaza buyurur. Okunacak sure ve dualar çoktur.
Bazıları şunlardır: Fatiha Suresi, Ayetü'l-Kürsî, Felâk Suresi, Nâs Suresi,
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in okuduğu muhtelif dualar. Nazara karşı şu duayı okumalıdır:
"Yarattığı şeylerin şerrinden Allah (c. c.)' in tam olan kelimelerine sığınırım." (Ebu Davûd, Tıp, 19; Dârimî, İsti'zan, 48; Muvatta, İsti'zan, 34; Ahmed b. Hanbel, 4/430)
Yine şu duayı okumalıdır:
"Bütün şeytanlardan, zararlı hayvanlardan, Kem gözlerden Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığınırım.
Hiçbir iyinin ve kötünün yapamadığı ve Allah (c. c.) 'in yaratıp vücuda getirdiği bütün şerlerin şerrinden,
Gökten inenlerin ve göğe çıkanların şerrinden,
Yerde bitenlerin ve yerden çıkanların şerrinden,
Gecenin ve gündüzün fitnelerinin şerrinden,
İyilik için kapı çalan hariç, gece ve gündüz her kapı çalanın şerrinden Allah (c. c.) 'ın tam olan kelimelerine sığınırım.
Ey Rahman (olan Allah'ım)." (Buharî, Kitabü'l-Enbiya, 10; Müslim, Kitabu'z-Zikr, 54, 55) 
Yine şu ayeti okumalıdır:
"Doğrusu inkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi! Hâlâ da (senin için) mutlaka o, delidir, diyorlar. Halbuki Kur'an, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51, 52.)
İnsanların ahvâline bakan kimse, nazar konusunda onlarda bir umursamazlık olduğunu görür. Oysa ki, bilhassa bebeklerin ve küçük çocukların şeriata uygun dualarla nazardan korunmaları gerekir.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'ı şu dua ile koruyordu:
"Sizi, bütün şeytanlardan, zararlı hayvanlardan, kem gözlerden, Allah (c.c.)'ın tam olan kelimelerine sığındırırım." (Buharî, Abdullah b. Abbas'dan rivayet etmiştir.)
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, torunları olan Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)'a hitaben yine şöyle derdi:
"Şüphesiz ki, sizin atanız (İbrahim Aleyhisselâm) İsmail'i ve İshak'ı onlarla koruyordu." (Buharî, İbn-i Abbas'dan rivayet etmiştir.)
2) İKİNCİ TEDBİR: Nazar değmesinden korunma yollarından biri de, korktuğu ve şüphelendiği kişilerin yanında güzelliklerini teşhir etmemelidir.
Hafız el-Bağavî "Şerhü's-Sünne" eserinde anlattığına göre, Hz. Osman b. Affan (r.a.) çok güzel bir çocuk görmüştü. Bunun üzerine, onu nazardan korumak için çocuğun velisine şöyle dedi: "Bu çocuğun çenesine siyah boya sürerek onun güzelliğini kamufle ediniz."
3) ÜÇÜNCÜ TEDBİR: Göz değmesinden korunma yollarından biri de görüp beğendiği bir şey hakkında, gören kişinin bereketle dua etmesidir.
Bir kimse, kendi gözünün başkasına zarar vermesinden korkarsa, ona baktığı zaman şöyle demelidir:
"Allah (c.c.) onu sana mübarek etsin." (Benzer ifade ile bk. Ebu Davud. Nikâh, 36; Tirmizî, Nikâh, 7; İbn-i Mâce, Ezan, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/281.)
Veya şöyle demelidir:
"Ya Rabbi! Ona mübarek eyle." (Benzer ifade ile bk. Müslim, Zühd, 74; Ebu Davud, Vitir, 31; Nesaî, Zekât, 12; İbn-i Mâce, Zühd, 8; Ahmed b. Hanbel, müsned, 3/108, 188, 5/77.)
Yahut şöyle demelidir: "Mâşâallah (Allah ne güzel yapmış) Allah'tan başka kuvvet (sahibi) yoktur." (Ebu Davud, Edeb, 101.)
Ya da buna benzer dualar etmelidir. O zaman Allah (c.c.)'ın izni ile zarar defolur gider.
Kendi nefsinden, başkasına nazar değmiş olmasından şüphelenen ve endişe duyan kimsenin yapması gereken şey, Allah (c.c.)'dan korkması ve gözdeğmesine sebep olabilecek şeylerden sakınmasıdır. Bunun için Allah (c.c.)'ı çokça zikretmeye devam etmelidir. İnsanlardan hoşa giden bir şey gördüğü zaman Allah (c.c.)'dan, onu mübarek kılmasını dilemelidir.
Yüce Allah (c.c.)'ın, insanlara vermiş olduğu nimetlere kesin olarak hased etmemelidir. Çünkü, eğer onlara hased ederse, sanki Rabbine karşı itirazda bulunmuş gibi olur.
Cevap 3:
Nazar Değmesinden Sonra
Yukarıda, nazar değmemesi için alınacak tedbirler ve korunma çareleri açıklanmıştı. Nazar değdikten sonra da şeriata uygun çareler vardır. Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde bu hususa işaret eden deliller bulunmaktadır.
Yine şu sure ve ayetler, dua maksadıyla okunmalıdır:
a) Fatiha Suresi,
b) Ayetü'l-Kürsî,
c) Felâk Suresi,
d) Nâs Suresi,


e) Ayrıca Cebrail Aleyhisselâm'ın, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz'e okuduğu ve öğrettiği şu dua okunmalıdır:

"Allah (c. c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim). Sana eziyet veren her şeyin şerrinden, her nefsin yahut hased edenin kem gözünün şerrinden Allah (c.c.) sana şifa versin. Allah (c.c.)'in ismi ile sana rukye ederim." (Buharî, Kitabu't-Tıb, 38; Müslim, Kitabu's-Selam, 40; Ebu Davud, Kitabu't-Tıb. 19; Tirmizî, Kitabu'l-Cenâiz, 4; İbn-i Mâce. Kitabu't-Tıb, 36. 37; Ahmed b. Hanbel, Müsned. 6/332.)
Yine Resûlüllah (s. a.v.) Efendimiz'in bir hastalığı olduğu zaman Cebrail Aleyhisselâm gelir ve şu duayı okurdu:
"Allah (c.c.) 'in ismi ile sana rukye ederim (okuyup üflerim). Allah (c.c.) bütün hastalıklardan sana şifa versin. Hased ettiği zaman hased edenin şerrinden ve bütün kem gözlülerin şerrinden (seni korusun.)" [Müslim, Hz. Âişe (r.a.)'dan rivayet .etmiştir.]
Bazı İslâm büyüklerinden nakledilmiştir ki; gözden sakınmanın şartı, iyilikleri, güzellikleri, zînetleri gizlemektir. Bir kimsenin kendisini, ailesini veya çocuğunu süsleyip el âleme teşhir etmesi uygun değildir. Allâme İbnu'l-Kayyım diyor ki:
"Kim bu duaları okuyup tecrübe ederse, faydasının derecesini ve ona ne kadar çok ihtiyaç bulunduğunu anlar. Bu dualar, nazar edenin tesirine mâni olur. Onu okuyan kimsenin imanının kuvvet derecesine göre nazarın etkisini giderir. Çünkü bu dualar silahdır. Silah ise, kullanana göre etkili olur."
Abdullah es-Sâcî (r.a.)'ın anlattığına göre, kendisinin çok güzel bir devesi vardı.
Birgün devesine binerek yol arkadaşları ile beraber sefere çıktı. Yolculardan biri vardı ki, gözü değerdi. Bu durumu bilenler Abdullah'ı uyardılar. Devesini o adamın gözünden sakınmasını söylediler. Abdullah o adamın, devesine bir zarar veremeyeceğini söyleyip pek aldırmadı. Abdullah'ın sözlerini ve davranışını da o adama anlattılar. Adam, kendisini ispat etmek için Abdullah'ı kollamaya başladı. Bir mola sırasında Abdullah oradan ayrılınca, adam hemen gelerek deveye nazar etti. Biraz sonra deve hastalanıp yere düştü. O sırada Abdullah da çıkageldi. Deveyi o vaziyette görünce neler olduğunu sordu.
Dediler ki: "Sen gidince hemen o adam gelip deveye nazar etti. Hayvana bakınca o da bu hâle geldi."
Bunun üzerine Abdullah: "O adamı bana gösterin" dedi. Onlar da gösterdiler. Abdullah, adamın yanına varıp karşısında durdu. Sonra şu duayı okudu:
"Allah (c.c.)'ın ismiyle hapsedenin hapsinden, kuru taşın (şerrinden), yakıcı kıvılcımın (şerrinden Allah 'c.c.)'a sığınırım). Nazar edenin gözdeğmesi, kendi aleyhine dönsün ve en sevdiği kişinin üzerine dönsün."
"Gözünü çevirip de (sema' ya) bak! Bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kez çevir de yine bak. Göz hor, hakir, bitkin ve ümidini kesmiş olarak tekrar sana döner." (Bu duanın son kısmı, Mülk Suresi'nin 3. ce 4. ayetleridir. bk. Mülk, 67/3-4..)
Abdullah es-Sâcî bu duayı okuyunca gözdeğmesi kalktı. Allah (c.c.)'ın izni ile devesi iyileşti.
Cevap 4:
UYARILAR
1) BİRİNCİ UYARI: Gözdeğmesi (nazar) bazan insanlardan olur, bazen de cinlerden olur.
Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme (r.a.)'dan rivayete göre, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, evinde bir kız görmüştü. Kızın yüzünde bir değişme farketti ve şöyle buyurdu:
"Ona rukye yapınız (okuyup üfleyiniz). Çünkü onda gözdeğmesi (nazar) vardır." (Buharî ve Müslim, Ümmü Seleme'den rivayet etmişlerdir.)
Hafız el-Bağavî diyor ki: "Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz nazar değmesine işaret ederken cinlerden nazar değmiş olacağını kasdetmiştir."
Deniliyor ki: "Cinlerin nazar etmesi, mızrak ucundan daha tesirlidir." Şüphe yok ki, insan kirli elbiselerini değişmek için çıkardığı vakit, yahut tuvalet ihtiyacını gidermek için, ya da bir başka sebeple avret yerini açtığı vakit, cinlerin nazarından korunmak için dua etmelidir. Bu da Cenab-ı Hakk'ın ismini zikretmekle olur.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Onlardan (insanlardan) biri helaya girdiği zaman, başka bir rivayette, elbisesini çıkarıp bir yere koyduğu zaman bismillah demesi, cinlerin gözleri ile Âdemoğlunun avret mahallinin arasında bir perdedir." (Tirmizî. Sünen'inde ve Ahmed b. Hanbel de Müsned'inde rivayet etmişlerdir.)
2) İKİNCİ UYARI: Cenab-ı Hakk'ın ihsan ettiği sağlığı, güzelliği, nâil olduğu nimetler ve sair sebeplerle gözdeğmesine hazır olan kimse, daima tedbirli olmalı ve kendisini teşhir etmemelidir.
Özellikle kadınlar kendi güzelliklerini ve bilhassa kız çocuklarının güzelliklerini aşırı derecede teşhir etmemelidirler. Çünkü bunun sonucunda birçok üzücü olaylara şahit olunmaktadır.
Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Esma binti Umeys (r.a.)'a hitaben şöyle buyurmuştur:
"Bana ne oluyor ki, kardeşoğullarının cisimlerini zayıf görüyorum! Yardıma muhtaç duruma gelmişler."[Müslim, Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan rivayet etmiştir] 
Bunlar Hz. Cafer b. Ebu Tâlib'in çocukları idiler. Esma dedi ki: "Onların bir hastalıkları yok. Fakat onlara nazar değdi."
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu: "(O halde) sen onlara rukye yap. (okuyup üfle.)" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/333.)
3) ÜÇÜNCÜ UYARI: İnsanlardan bazıları rukye tedavisi (okuyup üfleme) talep ettikleri zaman, okuyan kişinin inancının sağlam olup olmadığını, maksadını, ilmini araştırmıyorlar. Bu sebeple de sahtekârlara, büyücülere ve kötü maksadlı olanlara yöneliyorlar. O bozguncular, yapıcı olmaktan çok yıkıcıdırlar. Hatta onların içinde niceleri vardır ki, haram olan şeyleri, yahut bid'atları, ya da şirk olan şeyleri insanlara emrederler. Böyle kimselerin şerlerinden muhafaza etmesini Yüce Allah (c.c.)'dan dileriz.
Rukye (okuyup üfleme) talep eden kimseye gereken şey, dikkatli olması ve işini sağlam apmasıdır. Yani, ya kendisi okumalı, Yahut da buna ehil olan imanlı ve ihlâslı kimseleri bulmalıdırlar. Şunu da iyi bilmelidir ki; eğer şeriatın uygun gördüğü şartlar uygun olmazsa, rukye yapmak caiz olmaz.
Hz. Yusuf Aleyhisselâm'ın kıssasını anlatan şu ayetin mânâsını derin derin düşünmeliyiz:
"Ayrı ayrı kapılardan (şehre) girin (ki size nazar değmesin.) Yine de Allah'ın takdir ettiği bir şeyi ben sizden gideremem. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona güvenip dayandım. Tevekkül edenler de yalnız ona güvenip dayanmalıdırlar." (Yusuf, 12/67)
Bilmelidir ki, gözdeğmesinden (nazardan) korunmak ve onu tedavi etmek, ancak Allah (c.c.)'dan ve onun Resûlü'nden gelen şeylerin doğruluğuna inanmakla mümkün olur. Eğer bu konuda şüphe ve tereddütleri olursa, ilacın tesiri de azalır.

https://sorularlaislamiyet.com/tum-kategori/78

NAZARLIK VE MUSKA


NAZARLIK VE MUSKA


Peygamberimiz (s.a.s.): "Allah hiçbir dert göndermemiş ki, dermanını da göndermesin" (Müslim, selâm 69; Buhârî, tib 1; Ebû Dâvûd, tib 1,11; Ibn Mâce, tib 1, Tirmizî, tib 2; Müsned NI/156.)buyurmuş ve hastaların tedavi edilmesini istemiştir. Yani hastanın doktor ve ilâç aracılığıyla şifâ araması, ama doktoru ve ilâci, etkisinin kaynağı değil, sebebi olarak görmesi. esas şifânın Allah`tan olduğunu bilmesi, Peygamberimizin emridir. 

Yine Peygamberimiz ilâcın, neşterle ameliyatta, bal şerbetinde ve dağlamada bulunduğunu bildirmiş(Buhârî, tib 3, 4,15; Ibn Mâce tib 23; Müslim, selâm 71; Müsned I/245, NI/19, 343.), hiçbir hastaya nazarlık yada muska tavsiye etmemiştir. Çünkü bu tür işlerin özellikle cahiller tarafından yapılması, çoğu zaman Allah`a şirk, yani ortak koşma anlamı taşır: Nitekim Rasûlüllah Efendimiz: "Nazarlık(Temime) takan şirk koşmustur" buyurur. ("Allah kendisine ortak tanınmasını bağışlamaz, bunun dışındakileri diledigi kimseler için bağışlar" Nisâ (4) 48.) Gerçi bu tesirin ondan görülmesi halindedir. Çünkü nazarlık, hamail, ya da muska takanlar, kötülüklere karşı onların etkili olabileceğini sanırlar,işte bu şirktir. Halbuki, Allah`ın hiç affetmeyeceği tek günah kendisine şirk koşulmasıdır. (Hakim IV/216. )Peygamberimiz bu tür bir korunmayı tavsiye etmediği gibi, yapanlara da şiddetle karşı çıkmıştır. Bunlar gibi, çeşitli tılsımlı sözlerle okuyup efsun yapmalar da batıldır ve şirktir.

Peygamberimiz onları da yasaklamıştır. Kendisine bîat eden, yani her konuda önderliğini kabul eden on kişinin bîatını kabul etmiş, birininkini etmemiştir. Sebebi sorulduğunda: "Onun pazusunda muska var!" buyurmuş, bunun üzerine adam muskayı kesip atınca Efendimiz, onun bîatını da kabul etmiş ve: "Bunu takan şirk yapmıştır" demiştir. (Müsned IV/156. )Bir başka hadîslerinde "Kim birşey takarsa ona havale edilir" (Müsned IV/311.) buyurulmuştur. Ancak yazılıp üzerine asılan şey öyle tılsımlı ve şifreli şeyler olmayıp. Kur`ân`dan bazı âyetler, ya da meşrû bazı duâlar olursa bunun câiz olacağını söyleyenler vardır. (bk. Müslim, selâm 65; Ebû Dâvûd, tib 18; Davudoğlu IX/605 ) Bahçelere tarlalara ve binaların üzerine asılan kemik ve kafatasları da haramdır. Çünkü onların gözdeğmesine engel olacağına inanılır(Ibn Âbidin VI/363.). Allah`tan başkasına etki gücü veren bu tür bir inanış şirktir. Ancak onu görenin, gözdeğmesini hatırlayarak, "subhânallah", "mâşâallah, lâ havle.." demesi için asılmışsa, sakıncası yoktur, diyenler de vardır. Çünkü göz değmesi haktır. (agk. "Eğer kaderi bozabilecek bir şey olsaydı göz değmesi olurdu." Ahmed.) Gerçi gözdeğmesi ve sihirin tesiri gerçektir. Ancak bunlardan korunma çâreleri nazarlıklar ve muskalar değildir. Tıbbın ilâç bulamadığı konularda Efendimizin sünnetine uyarak, Kur`ân ayetleri okunur ve anlamını bildiği duâlarla Allah`tan şifâ istenir. Peygamberimiz (s.a.s.) gözdeğmesi için rukye (okuyarak tedavi) yapılabileceğini haber vermiştir. (Buhârî, tib 1 ; Müslim, iman 374; Ebû Dâvûd, tib 17-18; Tirmizî, tib 15.)Gözdeğmemesi için de, hoşa giden birşey görüldüğünde: "Mâşâallah, Lâ-havle velâ kuvvete illâ billâh" (her şey Allah`ın dilemesiyledir. Her türlü güç ve kuvvet Allah`tandır) denmesini emretmiştir. (el-Hindî, Kenz VI/746 (17670). Aynı yerde konuyla ilgili benzer hadisler de vardır; Ayrıca bk. Mûnavî, Feyz V/429; VI/130.)Çeşitli hastalıklar için Peygamberimiz`den nakledilen birçok duâ vardır. Kişi biliyorsa onlarla, bilmiyorsa kendi sözleriyle Allah`tan şifâ istemelidir.

"Rukye (ayet ve dua okuyarak tedavi); özellikle gözdeğmesi, zehirli hayvan sokması ve kandan ötürü yapılır. (Feyzu`l-Kadîr VI/426, Müslîm`den). "Gözdeğmesine rukye için Allah`ın kitabında sekiz ayet vardır: Fatiha (nın yedi ayefi) ve Ayetü`l-kürsî (feyzu`l-Kadîr IV/457. Hadis zayıttır). "Hazreti Peygamber gözdeğmesine rukye yapmamızı emrederdi." (Müslîm "Hz. Aişe: Rasûlullah bana rukye yapmamı emrederdi" (Feyzu`l-Kadîr. V/197). Rasûlüllah (s.a.), "Cin ve insan gözünden Allah`a sığınırım" diye dua ederdi. Muavizeteyn (Felak ve Nâs sûreleri) indirilince onlarla istiâze eder oldu, diğerlerini bıraktı. (Feyzu`l-Kadîr V/202, Tirmizî`den).

Sihirden korunmanın yolu ise güçlü bir imana sahip olmak ve Allah dilemedikçe hiçbir zararın gelmeyeceğine kesinkes inanmaktır. Buna rağmen gelirse, bunun için de yine Allah`a sarılmalıdır.

Bu konularda özellikle kadınlar çok duygusal ve çoğunluğu çok cahil oldukları için, her söylenene inanmakta, böylece hem paralarını düzenbazlara kaptırmakta. hem de imanlarından olmaktadırlar. Çeşitli mezarlara türbelere ve yatırlara adaklarda bulunmak, mum yakmak ve purçuk vs. asmak gibi şeyler ise, bu kötülüğün daha ileri derecesidir. Bu zavallı cahiller, böyle yapmakla dertlerine dert katmaktan başka birşey yapmış olmazlar. Işin daha ilginç yanı; bu tür batıl inançlara sahip olup, evine arabasına, saçının tokasına bebeğin omuzuna vs. nazarlık takan insanlar, inançları ve dinleri çok zayıf olan insanlar ve özellikle sosyete kesimidir. Bu da bize sağlam inançla ruhu beslememenin. insanı nasıl gülünçlüklere götüreceğini gösterir.

"Ibn Âbidin" diye bilinen kitapta: "Efsunlamak, nazarlıklar ve muska takmak şirktir" (Ebû Dâvûd, tib 29: Ibn Mâce, tib 39.) hadîs-i şerîfini verdikten sonra : Burada ki muska (tivele), karı koca arasında sevgi ve muhabbet olsun diye yapılan uygulamalardır, denilir. (Ibn Âbidîn VI/364.)

Bu rivayetleri ve verilen açıklamaları değerlendirmek gerekirse:

Korku ve nazar gibi şeylerden korunmak için dua etmek ve âyet ile hadis gibi şeyleri yazıp taşımak dinen caizdir. Abdullah bin Ömer Peygamberden (sav) şöyle rivayet etmiştir: "Sizden biriniz uykuda korkarsa şöyle desin: Allah'ın gazab ve azabından ve kullarının şerrinden, şeytanların vesvesesinden ve yanıma gelmelerinden eksikliği olmayan Allah'ın sözlerine sığınırım" O zaman, hiçbir şey ona zarar vermez. Abdullah bin Amr onları temyiz çağına gelen çocuklarına öğretir, temyiz çağına gelmeyen çocukları için yazıp onların boynuna asardı (Tirmizi, Daavat, 94). Ancak bunları istismar edip sanat haline getiren ve saf kadınlarla teşriki mesai edip onlarla haşr ve neşir olmak kesinlikle haramdır. (Halil Günenç, Günümüz meselelerine Fetvalar – 2, Yasin Yayınevi, s: 258)

Buna göre şifayı muskadan bilmek şirktir. Ancak okunan ve yazılan ayetlerin, duaların vesilesiyle tesiri Allah'tan bilmek şirk değildir.

https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/nazarlik-ve-muska