Ebced Hesabı Caizmi,Günahmı?
Ebced hesabı, büyü ve tılsım yapımında
istifade edilen, gelecekten bazı haberler vermek için de kullanılan bir sihir
dalıdır İbni Abbas ra’den rivayet edilen hadiste buyrulur ki; “Yıldızlara bakan
ve ebced harfleriyle uğraşan kimselerin Allah katında hiçbir nasibi yoktur”[1]
Yine İbni Abbas ra’ın rivayet ettiği
merfu hadiste buyrulur ki; “Kim yıldızlardan bir ilim elde ederse, sihirden bir
şube elde etmiştir”[2]
Abbas ra der ki; “Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem ile beraber Medine’den çıktım Sonra Medine’ye dönüp baktı ve
buyurdu ki; “Eğer onları yıldızlar saptırmazsa, Allah bu ülkeyi şirkten
temizler”[3]
Cifr, ebced, cümmel vs gibi adlar verilen
rakam değerli harf sistemiyle olayların zamanını, yerini, durumunu, sırrını
keşfetmek için yapılan bu hurâfecilik işlemine “hurûfîlik” adını verebiliriz
Tarihte bu adla ünlenmiş bir ekol de bulunmaktadır
İmam Şatıbi ra diyor ki; “Bir çok insan
Kur’an üzerindeki iddialarında sınırı aşmışlar ve ona tabiat ilimleri,
matematik, mantık, ilm-i huruf gibi öncekilerin – sonrakilerin bütün ilimlerini
yüklemişlerdir Bu iddia yanlıştır Kaldı ki, sahabe, tabiun ve selefi Salihin,
Kur’anı ve Kur’an ilimlerini, Kur’anda bulunan esrarı en iyi bilen kimselerdi
Bununla birlikte onlardan hiç kimsenin bu iddia doğrultusunda söz ettiği bize
gelmemiştir Onlar, Kur’andan sadece tevhid delilleri, teklifi hükümler,
ahiretle ilgili hükümler ve bunlarla ilgili konuların ispatına çalışmışlardır
Eğer onların bu iddia doğrultusunda çabaları olsaydı meselenin esasına delalet
edecek şeyler mutlaka bize ulaşırdı Böyle bir şey ulaşmadığına göre bu iddianın
onlarda mevcut olmadığı anlaşılır
Evet Kur’an bazı ilimleri içermektedir,
ancak bunlar Arapların bildikleri ilimlerdir
İran’lı Fazlullah Hurûfî (ö 1394) adlı bir
şeyhin kurduğu bu tarikatta, görülmeyen güçleri harekete geçirmek ve tabiat
üstü kuvvetleri kullanmak için birtakım harf, rakam ve şekillere özel anlamlar
yüklenir Bu da Kur’anda onların iddia ettiği gibi bütün ilimlerin esaslarının
bulunmadığına bir delildir Yahut onların bildikleri ilimler üzerine kurulu olan
ve akıl sahiplerinin taaccüp ettiği, işaretleri gösterilmedikçe yolları
aydınlatılmadıkça üstün akıl sahiplerinin dahi kavrayamayacağı türdendir
Kur’anda bunların dışında başka bir şeyin bulunması noktasında ise cevap; hayır
olacaktır
İddia sahipleri muhtemelen kendilerine şu
ayetleri delil getirirler; “Sana; her şeyi açıklayan, hidayet ve rahmet,
müslümanlara da bir müjde olan kitabı indirdik”(Nahl 89) “Biz, kitabta hiçbir
şeyi eksik bırakmadık”(En’am 38) Ayrıca onlar surelerin başında bulunan
harfleri – ki bunlar Arapların yabancı oldukları şeylerdi – özellikle Ali ra
olmak üzere seleften bazılarından nakledilen sözleri delil getirmektedirler
Delil olarak kullandıkları ayetlerden
maksat, müfessirlere göre yükümlülük ve Allah’a karşı kulluk icrasında gerekli
olan hususlarla ilgili şeylerdir İkinci ayette ise levhi mahfuzdan bahsedilir
Sure başlarındaki harflere gelince,
alimler bunlar hakkında Arapların bilgisi bulunduğunu gerektirecek şekilde
açıklamalar getirmişlerdir Mesela bunlara siyer müelliflerine göre, Arapların
ehli kitaptan öğrendikleri cümmel hesabı gibi yorumlar yapılmıştır Yahut
bunların Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği müteşabihattan olduğu
söylenmiştir Bunları Arapların hiç bilmediği şeklindeki yorumlara gelince, bu
asla caiz değildir ve seleften hiç kimse böyle bir iddiada bulunmamıştır
Dolayısıyla iddiacıların elinde kendi davalarına delalet edecek hiçbir
delilleri yoktur Ali ra’den ve başkalarından nakledilen şeyler sabit değildir
Kur’anın gerektirdiği şeylerin inkarı caiz olmadığı gibi, ona onun
gerektirmediği şeylerin nispeti de caiz değildir
Kur’andaki hükümlere ancak bu yolla
ulaşılır Kuranı anlamak için bundan başka yollar arayanlar, onu asla
anlayamayacaklar, Allah ve Rasulüne kasdetmedikleri anlamları nisbet edecekler,
onlara söylemediklerini söyleteceklerdir”[4]
Bazılarına göre sure başlarındaki bu
harflerden maksat, bu ümmetin ecelini belirleyen sayı remizleridir(cifir hesabı
gibi) bu iddianın dikkate alınabilmesi için, Kur’an indiği sırada araplar’ın
harflere belli sayılar yükleyerek tarih düşürme ya da zaman belirleme gibi bir
usulü bildikleri sabit olmalıdır Halbuki onların böyle bir şey bildikleri asla
sabit değildir Bunun aslı, siyer müelliflerinin dediği gibi Yahudilere
dayanmaktadır.
Dolayısıyla onu anlamak için özellikle
Araplara nispet edilen ilimlerle yetinmek gerekir.
İlme intisap ettiklerini, hatta eşyanın
hakikatine keşif yoluyla vakıf olduklarını söyleyen bazı kimseler, bu görüşleri
Kur’an hakkında ileri sürdükleri iddialarına hüccet kabul etmişler ve bunlardan
bir kısmını da Ali ra’a isnad etmişlerdir Bunlar, sözü edilen yorumları,
ilimlerin aslı, dünya ve ahiret hallerine mükaşefe yoluyla vakıf olabilmenin
kaynağı sanmışlardır Gariptir ki bu kimseler, bu konuda hiçbir şey bilmeyen
ümmi arap halkına yönelik olan ilahi hitaptan Allah’ın muradının bunlar
olduğunu iddia etmişlerdir Haydi diyelim ki onlar, kısmen sure başlarında murad
olsun, peki onların çeşitli şekillerde terkip edilmesi ve birbiri ile
çarpılması yoluyla her hal ve durum üzerine delalet ettiklerine, onların dört
tabiata nispetine ve varlık aleminde etkin olduğuna, her mufassalın özü, her
mevcudun unsuru olduğuna delil nerede? Onlar bu konuda çeşitli tertipler
yapmaktadırlar ve onların hepsi de keşif ve gayba ıttıla esası üzerine
dayandırılmaktadır Keşif iddiası, şer’i konularda kesin olarak bir delil
değildir Kaldı ki şeriat dışında diğer hususlarda da delil sayılmamaktadır”[5]
Örnek verecek olursak; bazıları kıyametin
“ansızın” manasına gelen “بغتة”
kelimesinin ebced değeri olan “1407” hicri yılında kopacağını söylemişler,
fakat kıyamet bu tarihte kopmamıştır Şayet insanlar ebced ve cifir hesabını
delil kabul edip “Kur’an kıyametin 1407 yılında kopacağını belirtiyor” diye
iddia etselerdi, bu tarihte de kıyamet kopmayınca Kur’an yalanlansaydı kopacak
fitne akla hayale gelmezdi
Yine Muhyiddin Arabi “ج ف خ” geçtikten sonra mehdi çıkar
demiş, bunun ebced değeri olan h683 yılından beri mehdi çıkmamıştır Şa’rani de
mehdinin h1255 yılı şaban ayında çıkacağını söylemiş, tarih aksini göstermiştir
Cifir
yoluyla haber verilen bazı şeylerin çıkmış olması, cifrin hak olduğunu
göstermez Eğer cifir hak olsaydı, bu yolla verilen her haberin doğru çıkması
gerekirdi.
Allah
Teala buyurur ki; “Onlar, ancak zanna uyarlar ve yalnız yalan söyleyip dururlar.
“De ki:
Rabbım, açığıyla, gizlisiyle tüm hayasızlıkları, günahı, Allah'a şirk koşmanızı
ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır”(A’raf 33)
“Hakkında
bilgin olmadığı şey üzerinde durma Çünkü kulak da, göz de, kalb de bütün bunlar
ondan sorumludurlar”(İsra 36)
“Rabbından
apaçık bir burhan üzerinde bulunan kimse; işlediği kötülükleri kendisine güzel
gösterilen ve heveslerine uyanlar gibi midir?”(Muhammed 14)
“Şeytanların
kime indiğini size bildireyim mi? Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün
olan her yalancıya inerler”(Şuara 221-222)
“Bununla
beraber onların çoğu, sadece biz zan peşinde gider, ama zan gerçek adına hiçbir
şey ifade etmez! Şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını çok iyi biliyor”(Yunus
36)
“Sana
kitabı indiren O'dur O'nun bazı ayetleri muhkemdir ki bunlar; kitabın anasıdır
İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar; fitne çıkarmak ve te'vile yeltenmek için
müteşabih olanlara uyarlar Halbuki onun gerçek te'vilini, ancak Allah bilir
İlimde derinleşmiş olanlar: Biz ona inandık, hepsi Rabbımızın katındadır,
derler Ancak akıl sahibleri düşünebilirler”
(Ali İmran 7)
“Acaba
gaybın bilgisine sahiptir de o alemin sırlarını mı görüyor?”(Necm 35)
“Halbuki
onların bu hususta bilgileri yoktur Onlar, sadece zanna uyarlar Zan ise hiç
şüphesiz gerçekten bir şey ifade etmez”(Necm 28)
Hurâfeci
Tahrif Akımlarından Hurûfîlik, Ebcedcilik, Cifircilik:
İnsanlık
tarihinde tevhid akîdesini bulandıran bir yığın hurâfe çeşidi olagelmiştir gibi
mücerret/soyut tasavvurlar da olabilmektedir İnsanın, olmayan bir şeyi
vehmetmesiyle, eşyada olmayan bir gücü onda varmış gibi hissetmesi arasında
temelde bir fark yoktur
Somut
birer varlık olan eşyada güç vehmetmekten daha beter bir hurâfe olan soyut
birer sembol olan harf ve rakamlarda birtakım sırlar ve manalar vehmetmek,
insanoğlunun en eski hurâfelerinden biridir Bu hurâfeler, kendisine inanan
insanlarda gösterdiği etki sayesinde yaygınlaşmakta, bâtıl da olsa, insanın
duyuları üzerindeki baskısı sonucunda gerçekleşen birtakım fizikî tezâhürler,
“evhamlı” insanların hurâfelere inanmasına delil olmaktadır
Din,
her şeye gücü yeten bir varlığa (Allah); sihir ise, tabiattaki somut ya da
soyut bir güce yönelmektir Dinin bir cemaati, sihrin ise sadece müşterisi vardır
Dinde günah ve haram anlayışı varken, sihirde yoktur Dinde açıklık ve
anlaşılırlık, sihirde ise kapalılık ve gizem esastır Dinde erdem, itaat ve
bağlanma; sihirde ise menfaat vardır Sihir, ilâhî otorite ve ahlâkî kuralların
dışındadır İddiası, tanrı(lar)ı zorlayarak bir şey yaptırmaktır Sihirbaz,
menfaati için her kutsalı kullanmakta bir beis görmez.
Hurûfîlik,
tarihin en eski hurâfe yöntemlerinden biridir Harfler ve rakamlarla insanların
duyguları üzerinde baskı kurma, onları, tabiat üstü varlıkları harekete geçiren
birer parola olarak kullanma işinin bir parçası olan rakam değerli harf
sistemini (ebced, cifir), yahûdileşen İsrâiloğulları sistematik bir biçimde
kullanmışlardır.
Sihirbazlık
ve yıldız falcılığı Tevrat’ta yasaklanmasına rağmen (bkz Levililer, 19/26, 31;
20/27; Çıkış, 22/18; İşaya, 47/ 8-14) yahûdiler bu işi yapagelmişlerdir. Hatta
Kabala adı verilen ve ebced hesabına çok benzeyen bir rakamsal sihir sistemi
yahûdilere atfedilir Kur’ân-ı Kerim, Hz Süleyman’ın “peygamber” değil de;
büyücü olduğunu iddia eden yahûdileri reddederek sihrin ilk defa nasıl ortaya
çıktığını Bakara sûresi, 102 âyette bildirir.
Yahûdiler,
eski alışkanlıkları gereği hep gizemli şeylerin ardına düşüyorlar, tabiatta
insanla uyum içerisinde yaşayan şeffaf güçleri, hasımlarının aleyhine
kullanmanın yollarını arıyorlardı Ayrıca “Ebû Câd hesabı” diye bilinip Türkçeye
“ebced hesabı” olarak geçen rakam değerli harf sistemiyle, gelecekte vuku
bulacak birtakım olayları bileceklerini iddia ediyorlardı İslâm âlimleri, ebced
sistemine hurâfe olarak bakarlar İbn Abbas (ra)’ın da ebced hesabından
insanları sakındırdığı ve onu sihrin bir çeşidi sayarak “bu hesabın şeriatta
yeri yoktur” dediği aktarılır[6]
[1]
sahihtir İbni Ebi Şeybe(6/129) Fethul Bari(11/351) Suyuti İtkan(2/26) merfuan
zayıf senedle; Taberani(11/41) Deylemi(3250) Camiüs Sağir(4408) Durrül
Mensur(3/331) Tysirul Azizil Hamid(363) Kenzul Ummal(29154) ancak bu rivayetin
de şahitleri vardır
[2]
Sahihtir İbni Ebi Şeybe(6/129) Elbani Sahiha(793) Ebu Davud(3905) İbni
Mace(3726) Ahmed(1/227,311) Harbi Garibul Hadis(5/195)
[3] Ebu
Ya’la(12/6709-6714) Heysemi Maksadu Ali(612-613) Mecmauz Zevaid(3/299) ****libu
Aliye(663-64) Taberani’den; Cemül Fevaid(7623) zayıf ravisi vardır
[4]
Şatıbi Muvafakat(2/77-79)
[5]
Şatıbi Muvafakat(3/383-384)
[6]
Fethul Bari(11/351) Süyûti, el-İtkan(2/26) Çünkü bir kimse, olması muhtemel
olan pek çok şeyi haber verirse, şüphesiz bunların bazısı doğru çıkar “(En’am
116) Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir Bunlar bazen ağaç, ırmak, inek, yıldız,
güneş, ateş, yer, gök gibi müşahhas/somut varlıklar olabildiği gibi, bazen de
peri, gulyabânî, dev, hortlak vs Bunların tümü birer “tahrif”tir, imanın
tahrifi İbn Hacer bu sistemle varılan sonuçların bâtıl olduğunu, ona itimat
etmenin câiz olmadığını söyler.